Geçmiş hükümetlerden birinde Orta Asya ihmal edilmişti.Türk cumhuriyetlerine gidilmiyordu. Buna mukabil İslam ülkeleri ön plandaydı. Bir önceki hükümet zamanındaysa aksine bir yol tutuldu. Bu defa da İslam ülkeleri göz ardı edilmekteydi. 58. Hükümet dengeyi yakalamıştır. Liderler, bakanlar, yetkililer, tarafından aynı anda hem İslam ülkeleri, hem Türk Cumhuriyetleri ve hem de diğer Osmanlı Milletler Topluluğu üyesi ülkeler ziyaret edilmekte. Başbakan Abdullah Gül'ün Arap devletlerini ziyareti üzerine bu devletler, Türkiye'yi Arap Konferansına gözlemci statüsüyle almak için teklifte bulundular. Şimdi o teklif de Ankara'da değerlendiriliyor. Kabul ederiz veya etmeyiz. Ayrı mesele. Değerli olan gösterilen teveccüh. Tayyip Erdoğan, daha hükümet kurulmadan AB için bütün Avrupa'yı harmanladı. Bilahare Rusya, Orta Asya ve nihayet Çin. Bu meyanda dış ticaretten sorumlu devlet bakanı Kürşad Tüzmen de 300 kişilik bir iş adamı kafilesiyle Irak'ı ziyaret etti. Tüzmen, Saddam Hüseyin'le de görüştü. Tüzmen oradayken Amerika'nın bir önceki büyükelçisi Marc Parris yine Ankara'da enteresan açıklamalarda bulundu. Amerika, Türkiye'nin kararsızlığından şikâyetçiydi. Parris kararımızı bir ân evvel vermemizi istiyordu. Yoksa savaş sonrasında kenarda paltomuzla bekleyebilirmişiz. Diplomatik ağızla göz dağı. Parris öyle bir konuşma yaparken TÜSİAD Başkanından da ağır sözler geldi. Amerika'nın yanında yer almanın lüzumundan söz ediliyordu. Bu ifade tabii ki incitici oldu. Nitekim Tuncay Özilhan dahi başbakanın ikazı üzerinde hemen düzeltme yapma zaruretini hissetti. Hükümet kararsız mı? Hayır kararsız değil. Deniz Baykal'ın dediği gibi tavşana kaç tazıya tut politikası gütmekte. Sayın Baykal bunu tenkit ediyor. Tenkide mahal yok.Tam tersine şu şartlarda kullanılabilir bir politika. ABD'ye kafa tutulamıyor. Engelleme yapılamıyor. O halde yapılacak budur, kurnaz bir siyaset uygulaması. Tüzmen'in ziyareti sebebiyle 650 milyon Euro'luk ihracat bağlantısı kurulması fena mı olmuştur? Amerika'nın öfkelerinden bize ne? Kaldı ki niçin öfkeli onu da izah edebilmiş değil. O zaman hadise dönüp dolaşıp Türkiye-ABD mücadelesine geliyor. Washington, Ankara'yı kısırlaştırma operasyonu peşinde. Çünkü, bir kere daha yazalım. Problem Irak'tan ötedir. Bu mücadele Türkiye-ABD, ABD-Almanya ve Türkiye-Almanya arasında geçen bir soğuk savaştır. Ve bir kere daha yazalım, ABD için Lozan andlaşması ve dolayısıyla şu ânki sınırlarımız yoktur. O bakımdan çok uyanık olmak lazım. 2.5 aylık hükümete karşı Amerikan ağzıyla konuşma sorumsuzluğuna düşmemeli. Bütün dünya biliyor ki bölgenin esas sahibi Türkiye'dir. Tek bilek, tek yürek ve tek avaz olmamız lazım. Savaş konuşuluyor, şaka değil. Savaş, mahallede bilerek yangın çıkartmanın adıdır. Yangın çıkmaya görsün. Alevlerin nereye sirayet edeceği belli olmaz. Bu sebeple tavşana kaç, tazıya tut politikasına devam. Yeter ki felaket def edilsin. İster tazıyla, ister tavşan, isterse kaplumbağayla.