Bu kafayla Kürt meselesi

A -
A +

Abdülmelik Fırat'ı tanımayız. Telefonla olsun hiç görüşmemiz olmadı. Bütün tanıdığımız TV ekranlarındaki açık oturumlardan. O sıralarda PKK terörü, olanca dehşetiyle sürüyordu. Sayın Fırat DYP milletvekiliydi. Meseleyi soğukkanlılıkla ve Türkiye'nin bütünlüğü içinde ele alıyor, Kürt denen insanların var olduğunu, bölgede birtakım haksızlıkların, adaletsizliklerin yaşandığını, bunun da rahatsızlıklara yol açtığını söylüyordu. Her görüşüne katılmak mümkün olmamakla birlikte konuşmalarından anladığımız kadarıyla ılımlı, aklı başında ve münevver bir insandı. Ne var ki bu insana sırf Şeyh Said'in torunu olması hasebiyle başka türlü bakılıyordu. Bu bakışların zaman zaman keskinleştiğini, O ve benzeri Kürt olup da ılımlı tavırlarını korumakta ısrarlı vatandaşlarımızı adeta bölücülerin yanına itmeye vardığını uzaktan üzülerek müşahede ettik. Sonra her nedense Abdülmelik Fırat, DYP'den istifa etti. Bir parti kurmuş. Halen de o partinin genel başkanıymış. Yaşı 80'lerde olduğunu sandığımız bu zat, ilik kanserine yakalanmış. Son derecede ağır bir hastalık. İçeride tedavi imkânı bulamayınca ailesi, dışarıya götürmeye karar vermiş. Bunun için harekete geçilmiş, fakat bir bakmışlar ki Emniyet Genel Müdürlüğü, Fırat'ın pasaportuna "tahdit" koymuş. Ne kadar uğraşılmışsa netice alınamamış. Mezkür tahdit, "güvenlik gerekçesiyle" konulmuşmuş... İçişleri Bakanlığına müracaat edilmiş "Türkiye'de tedavi edilemeyeceğine dair tam teşekküllü bir devlet hastanesinden rapor alınması" istenmiş. Ortada bir hasta var. Zamana karşı yarışılıyor. Bir ân evvel tedaviye başlanması lazım. Kendi hastanelerimizde çare olsa kim dışarı gidip de çuval dolusu para harcamayı ister? Çok yanlış bir tutum. Şimdi hastanın avukatları, iç hukuk yolları tükendiği gerekçesiyle AİHM'ye gideceklermiş. Kimse kusura bakmasın tam bir rezalet. Siz bir insana belki 25 yıl milletvekilliği hakkı vermişsiniz. Bu sebeple eski parlamenter sıfatına sahip. Bir de küçük bile olsa legal partilerden birinin lideri. Üstelik bölgesinde sevilip sayılan bir insan. Bu insan, bir gün amansız bir illete tutuluyor ve yurt dışında tedavi hakkını kullanmak istiyor, lakin karşısına yasakçı zihniyet çıkıyor. Hani seyahat hürriyeti? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir Abdülmelik Fırat'tan korkuyorsa çok yazık deriz. Bir de sıra nutuklara gelince Türk-Kürt kardeşliği. Elbette kardeşiz. Hem de asırlara dayanan bir kardeşlik. O kardeşlik, yakın tarihte türlü oyunlara getirildi. Ve neticede bu toprakların 30 bin evladının ölmesine Türk ve Kürt anaların yüreğinin dağlanmasına yol açtı. Şimdi şöyle bir yumuşama ve yaraları sarma dönemi açılmışken bu kafa neyin nesi? Kime hizmet ediliyor. Sür'atle bu korku psikozundan kurtulmak lazım. Aslına bakarsanız Abdülmelik Fırat, Kürt de değil. Fakat önemli mi? Yanlış uygulamalarla o ve benzerlerini bir başka kimlikle ifadeye zorlamışsınız. Onlar da kendilerini Kürt bilmiş. Nitekim Kâmran İnan gibi bir kıymetin bin kere hak ettiği halde dışişleri bakanlığından mahrum edilmesi yine aynı sakat mantığın mahsulüdür. Kâmran Bey, Kürt mü? Değil. Abdülmelik Fırat, bu devletin bir vatandaşıdır. Ağır hastadır. Yurt dışında tedaviye gitmek istiyor. Buna Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mi karar versin? O karar çıktığında hasta hayatta olur mu? Üstelik bölücübaşını F tipleri dururken beş yıldızlı cezaevlerinde ağırlayıp, ılımlı bir isme bu hareketi reva görmek niçin? Niçinin cevabı bir şüphe. Ama telaffuz etmek istemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı bu meseleye el koymalıdır. Birileri Türkiye'yi yabancılar nezdinde küçük düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ah şu ahmak dostlar!.. Sayın Cumhurbaşkanı, meseleye vaziyet etmelidir. Sayın Demirel ve sayın Çiller de eski arkadaşlarına müzahir olmalı... Türkiye'de her şeye rağmen insanlığın ölmediğini bu sebeple Avrupa'lara yorulmaya hacet kalmadığını ispat etmeliler.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.