İstanbul, bir çok yerli ve yabancı iş ve hükümet adamına ev sahipliği yapmakta. Akkan Suver ve arkadaşlarının yönetimindeki Marmara Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, 5. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ni toplayarak bir büyük başarıya daha imza attı. Sivil toplum kuruluşlarımızın önde gelenlerinden olan bu müessesenin Birleşmiş Milletlerce neden akredite edildiğini son organizasyonu görünce bir kere daha anladık. Zirvede Tacikistan'dan Yunanistan'a kadar konuklar var. Bir de ayrıntı gibi görülse de üzerinde önemle durulması gereken bir husus. Bu grubun kullandığı dil. Hayır, hayır!..Türkçe'den başka bir dile iltifat edildiği yok. Bizim demek istediğimiz başka. Akkan Suver'lerin Engin Köklüçınar'ların ustalıkla kullandıkları nezaket ve diplomasi dilleri. "Ekselansları", "zât-ı âlileri", "zât-ı devletleri".. gibi devlet dili. Hatta imparatorluk dili. Nitekim Azerbaycan Özelleştirme Nazırı hürmetli Ferhat Aliyev de saygı ifadesi olarak "cenabları" diyordu. İtiraf etmeden geçemeyeceğiz. Bu noktada sayın Sezer'in mesajını haz alarak dinleyemedik. Geniş kitlenin de edebiyat ve politik çevrelerin de rağbet etmediği bir lisanda neden bu kadar ısrar edildiğini yüksek müsaaadeleriyle zât-ı devletlerine sormak isteriz. İTO'nun güzel mekânlarında yapılan ağırlamanın ilk günkü toplantısının öğleden evvelki celsesinde en uzun konuşmayı Yunanistan dışişleri bakanı bay George Papandreu yaptı. Beğenilen konuşma hak ettiği takdir alkışlarını da topladı. O celsedeki son söz ise başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz'ın idi. Sayın Yılmaz ve Türkiye adına mutluluk verici olay, toplantının yapıldığı gün, aynı zamanda Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı'nın Ceyhan ayağının temel atma merasiminin de icra edilecek olmasıydı. Yılmaz, Mavi Hattın da önümüzdeki ay devreye gireceği müjdesini verdi. Mesut Yılmaz'ın dedikleri içinde en heyecanlandırıcı ifade Türkiye'nin artık bir enerji koridoru haline gelmesi gerçeği idi. Öğleden sonraki ilk konuşmacı IX. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'di. Sayın Demirel, mükemmel bir ufuk turu çizdi. AB'nin ilk çıkış fikrinden Avrasya'nın tarifine kadar. Sanki kürsüde ders veriyordu. Konuşma dolu doluydu. Bugünün iki temel meselesinin fakirlik ve insan hakları olduğunu bilhassa vurguladı. Birleşmiş Milletler'in ne anlama geldiğini, müeyyide uygulama hakkının olup olmadığını gayet anlaşılşır bir Türkçeyle tafsilatıyla nakletti. O konuşmanın kelimesi kelimesine milyonlara aktarılmamasına hayıflanırız. Şu televizyonlar ne gün biraz da istifade edilecek meselelere zaman ayıracaklar? Demirel, Irak-ABD, İsrail-Filistin, Azerbaycan-Ermenistan sürtüşmelerine de temas etti. Washington'un Bağdat'ın son teklifini peşinen reddedemeyeceğine dikkat çekti. Bir zamandır sayın Demirel'in bir ara çok tartışılan ombusdmanlık meselesini düşünüyoruz. Onu şimdi "arabulucu" diye tercüme ederek devreye sokmanın yollarını aramalı. İsrail-Filistin, Irak-ABD, Azerbaycan-Ermenistan kavgalarında Türkiye, Süleyman Demirel'in müktesebat ve tecrübesinden istifade ile lazım gelen bir hizmeti ifa ederek fevkalade itibar kazanabilir. Dikkat edilsin. Her üç konu da yanıbaşımızda. Her üçü de doğrudan bizimle alakalı. Tarih, kültür komşuluk münasebetleri, insanlık kanı, savaşı durdurmamızı emrediyor. Onun için Demirel ismi BM'den geçerek arabulucu olmalı, Türkiye bu hususta görev üstlenmelidir. Hatta Ankara, günü geldiğinde Demirel'in BM Genel sekreteri olması için yoğun gayret sarfetmelidir. İkincinin yolu birinciden geçer. Her ikisine de Türkiye'nin ihtiyacı var.