Dünyanın hangi kıt’asında ve neresinde olursa olsun bir ülkede bir isim, seçmenin serbest iradesiyle ve hele yüzde 52 gibi yüksek bir teveccühle Cumhurbaşkanı seçilmişse o insan, hatta isterse azınlıklardan olsa bile bütün vatandaşların Cumhurbaşkanıdır.
Seçim hukukî sürecini tamamlayarak mazbatasını alıp makamına oturan bu seçilmiş devlet reisi, o ândan itibaren o devletin her vatandaşına eşit muamelede bulunmakla mükellef olduğu gibi siyâsî bir kimliği olsun veya olmasın o memlekette yaşayan her insan da ülkenin Cumhurbaşkanına saygılı davranmak zorundadır. Çünkü temsil keyfiyeti mevzu bahistir. Bu dikkatli ve sorumlu davranış beşer ve devlet terbiyesi gereğidir. Yabancı devlet adamlarından bile söz edilirken, hatta tenkîd edilirken dengeli bir üslûb ve ölçülü bir ifâde kullanılır.
Politikacı kürsüde ve kürsü dışında, kezâ kanaat önderi sütununda, konferans ve ekran istişaresinde aynı mes’uliyyet ve hassasiyetle davranmak zorundadır. Dengesiz konuşma hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi toplumun gözü önündeki kimselerin hakkı hiç değildir.
Edeb, usul, erkân ve medenilik böyle hareket etmeyi mecbur kılarken üstelik de ana muhalefet partisinden yani iktidara en yakın mesafedeki partiden bir milletvekili; memleketin yüzde 52 oyla işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanına berbat bir batakhane ağzıyla saldırırsa bu hakaret, yalnızca o makam sahibiyle o makama değil aynı zamanda 85 milyonadır, vatandaşların cümlesinedir.
Kimliği belli bu politikacının ettiği batakhane bıçkınlarına mahsus haddini bilmezliğin, Gazze’de soykırım yapan İsrail’in dışişleri bakanının ikide bir sosyal medyadan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a hakarete tevessül ettiği müptezel lakırdılardan farkı yoktur. Hâl bu olunca o siyonist sözde bakanla bu güya vekilin nasıl bir alışveriş içinde olduklarını düşünmemek mümkün olmuyor.
Son cümle:
Sn. Cumhurbaşkanına adı belli vekil tarafından buraya yazılması ve telaffuz edilmesi mümkün olmayan galiz bir kelimeyle hakaret edildi.
Bunun üzerine CB avukatları, hem savcılığa ceza dâvâsı için suç ihbarında bulundular ve hem de hukuk mahkemesinde mânevî tazminat dâvâsı açtılar. Açılan mânevî tazminât dâvâsıyla 250 bin TL talep edilmektedir. Tahmin ederiz ki “fazlaya aid hakkın mahfuz tutulması” dâvâ sonuna bırakılmıştır. Buna rağmen o makam, bu suç ve şu rakam, tezat teşkil etmektedir. Mikdarı önce 250 milyar sandıysak da inceleyince 250 bin TL gibi suça nazaran sembolik bir rakam olduğunu gördük.
Savcılık, ihbar olmasa da re’sen; kendiliğinden cezâ dâvâsını açar. Vazifeli Avukatlar da herhâlde ileride ek dilekçe ve taleplerle bu rakamın olması gereken meblağa çıkarılması isteğinde bulunacaklardır.
Yazar efendi bir baba üç çocuğundan birisine her zaman kötü davranıyor, hakaret ediyorsa O çocuğunda babasına kötü davranması normal değil mi.
Birşey anlatırken, yazarken, kimseye hakaret etmeden, küfretmeden anlatmalıdır. Ayrıca, kanun tanımayanlara, şu kanun çıkarsa uymam, kanun böyle çıkmazsa yapmam diyen, seçmene ve devlet başkanına her fırsatta hakaret ve küfreden edepsizlere devleti tanıtmak gerekir. Bunlara cevap verirken de edebi gözetmeli küfretmemelidir.
Hakaretin her turlusune karsiyim.Fakat bu toraklarda yasayan insanlar ulkenin kurucusu olan Ataturkede cok kolaylikla hakaret ediyorlar.