O zamanki ismiyle panayır. Siyer-i Nebi'den hatırlanacağı gibi meşhur olanlarından biri de Suku Ukaz panayırı. Dün panayır bugün fuar denen dönemlik çarşılar insanların buluşma mekânları. Tarih kadar eski, böylece de sürüp gidecek. Fuarlara üretenler en son mamullerini getirirken müşteriler de yenilikleri tâkip ediyorlar. Bu farklı çarşılar, son yıllar ekonomisinin önemli göstergelerinden biri. Fuarlar şu çeşitlere ayrılıyor. Mahalli fuarlar. Milli fuarlar ve milletlerarası fuarlar. Milletlerarası olanlar yurdumuzda açıldığı gibi dışarıda da olmakta. Dünyaya hitap eder tarzdaki fuarlarımıza dışarıdan müteşebbisler, müşteriler, yenilik takipçileri gelmekte. Keza dışarıdakilere de Türkiye'den gidiliyor. Bu aynı zamanda bir bilgi alışverişi. İnsanın kendini geliştirmesinin bir yolu da görmek. İster oyuncak fuarı olsun, ister ayakkabı, ister botanik, isterse kitap. Akla gelebilecek her şeyi topluca bulunabiliyor. Güz mevsimine girmekle birlikte hemen her dalda hemen her gün bir fuar açılmakta. İyi ki açılmakta. Böylece ticarete sıcak katkılar sağlanıyor. Fuarlar İstanbul'da çok yüksek miktarda. Anadolu'da da vaziyet nasıl? Oralarda da makul miktarda açılmıyorsa büyük noksanlık. Bu modern zaman panayırları, hem gezme, görme, stres atma, dinlenme mevzuu, hem alışveriş. Mesai sonrasıyla hafta sonları fuar gezmeleri için tam isabet. Aile reislerinin cumartesi veya pazar günleri çocuklarını alarak ailece fuarlara gitmeleri yerinde olur. Çocuklar o güzel alışkanlığı küçük yaştan kazanırlar. Ayrıca ihtiyaçlar, bu belli günlerde daha ucuza karşılanabilmekte. Bir kimsenin kendi kendine günde kaç gazete okuduğunu TV'yle ne kadar zaman geçirdiğini, haftada kaç dergi aldığını, kaç film, tiyatro gördüğünü, ayda kaç kitapla hemhal olduğunu sorması gerektiği gibi bir mevsimde kaç fuara gittiğini, yılda kaç müzeyi ziyaret ettiğini de sormalı. Mesele cildin bronzlaşması değil, karakterin tunçlaşması. Bu da kazanılacak kültürle olur.