Hilmi Özkök Paşa'nın konuşması üzerine -II-

A -
A +

Genelkurmay Başkanının 8 sayfalık konuşmasının 4 sayfasından fazlasını medyaya tahsis ettiğini yazmıştık. Öyle sanıyoruz ki bu kuruluşta kendi şartları içinde iyileştirmeler sürmekte. Bunlar yapılırken takip edenlerin doğru idrak etmesi gerekiyor. Onun için Hilmi Özkök Paşa şöyle diyordu: -TSK, halkımızın en çok ilgilendiği, güvendiği önemli kurumlardan biridir. Basın-yayın dünyası da halkın haber alma hakkını kullandıran en önemli kurumudur. Dolayısıyla bu iki kurumun karşılıklı anlayış, işbirliği ve birbirinin hukukuna saygılı bir davranış içinde olmaları milletimizin ve devletimizin menfaatleri gereğidir. Bu konuda bazen davranış farklılıkları olduğu, bunun sonucunda aramızda sıkıntılar doğduğu siz medya mensupları tarafından da bilinen bir gerçektir. Her iki kurumun da amacı bu farklılıkları ortadan kaldırmak olmalıdır. Bunu aramızdaki diyaloğu geliştireceğimiz ölçüde başaracağımıza inanıyorum. Bu satırlar, niyet, hedef ve gayesiyle ayrıca yoruma muhtaç olmayacak kadar açıktır. Sayın Özkök, medya bahsinden başka AB, Kıbrıs, Irak, dış politika, laiklik, YAŞ ve TSK'nın suiistimal edilmesine de temas etti.. Fakat... Ne yazık ki... "İmam" yine bildiğini okudu. Bu imamın kötü yanıdır, kötü huyudur. İstediğini istediği biçimde sunmakta. Bütün konuşma metninde başörtüsünün de içinde yer aldığı laiklik ve bağlı kavramlar kısa bir paragraf, YAŞ da iki küçük paragraftan ibaret. Buna rağmen fevkalade ehemmiyetli konuların büyük bir samimiyetle işlendiği fikir, görüş ve teklifler atlanmış ve tali bahisler sürmanşet ve manşetlere çekilmişti. Bu ahlâk, dürüstlük adına düşündürücüdür. Halbuki Hilmi Özkök Paşa şöyle diyordu... -Sizden ricam, varsa eksiklerimizi düzeltici önerilerde bulunmanız, mevcut ilişkilerimizi geliştirmek için düşüncelerinizi çekinmeden bize iletmenizdir. Başka ne denebilir? Ordu, asker, 1 numaralı ağızdan medya yoluyla imaj kırılmalarını önlemek arzusundayken çizilen havayla varlığımızın temel teminatlarından bu müessese, hep yapıldığı gibi bir tehdit unsuru tarzında takdim edildi. Sanki oraya davet edilen 250 kişi figüran ve temas edilen o kadar konu bahane imiş de esas olarak başörtüsü ve YAŞ için bu toplantı yapılmış. Konuyu medyadan takip edenler, kesinlikle bu zanna kapılır. O tabir çok hoşumuza gitti. "Duyarlık kalitesi". Duyarlık kalitesi, bu tutuma engel olmalıydı ama haberin hazırlanmasındaki tez canlılık buna fırsat vermiyordu. Hal böyle olunca da ertesi gün insanlar buruk ifadelerle endişelerini dile getiriyorlardı. Halbuki YAŞ tamamen bir serzenişti. Genelkurmay Başkanı, Başbakan için "o konuyu keşke önce bize açsaydı" demek istiyordu. yalnızca tek kelimeyle geçen türbanı da kendi iç kamuoyuna mesaj için dile getirmişti. Bunlar nasıl anlaşılmaz? Anlamamak için insanın bu memlekette yaşamaması lazım. Nitekim "şerh" de başbakanın kendi tabanına mesajıydı. Abdullah Gül de Hilmi Özkök de bu mesajları vermek durumunda, dahası zorundaydılar. O mesajlar verilecek fakat ıtidalli üslup korunarak zaman içinde beklenen yumuşama gerçekleşecek. Bunun gerçekleşmesinde medyanın da üzerine düşeni yapması lazım. Gerginlikleri ön plana taşımak, gündemde tutmak kurumlara, insanlara ve ülkeye zarar verir. Habercilik ciddi iştir. Akıl, basiret, sorumluluk ve dürüstlük ister. Yorum yapmak, ayrıca kalem namusuna sahip olmayı da emreder. Son söz. Kuruluşlarla oralardaki bazı insanların işledikleri hataları birbirine karıştırmamalı. Kimse hatadan münezzeh değil. Ne Özkök Paşa'nın "sivil generaller" dediği yazarlar ve ne de generaller. Böylesine kritik bir zamanda ordunun da iktidarın da yumuşak üsluplu, dayanışma ve diyalogdan yana yetkililer elinde olmasını takdirle karşılıyoruz. O halde medya da üzerine düşeni ifa etmeli. O 4 sayfalık konuşma bunun içindi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.