Hiçbir ana-babanın, kardeş, akraba ve sevenin, muhabbeti, yüce Allah’ın kuluna olan sevgisine erişemez. Allahü teâlâ, kuluna böylesine muhabbet duyarken diğer taraftan cinâyet işleyen, hayat veya hayatlara son veren katil ve katiller için de kısas müessesesini ihdas etmiştir. Cenâb-ı Hak, kitabımız Kur’ân-ı kerîmin Bakara Sûresi 179’uncu âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır:
-Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. [*]
Görüldüğü gibi ilâhî hüküm, cinâyet vak’alarında nasıl hareket edileceğini tanzim etmiştir. Burada naklettiğimiz ayetin kısa meâli, anlamıdır. Geniş ve uzun açıklamaları ehli için tefsirlerde ve tafsilatlı şerhleri İslâm Ceza Hukuku külliyatında yer alır. Binâenaleyh devlet, hükûmet, mahkeme veya başka bir kuvvet, araya girerek maktulün katilini affedemez yahut hak ettiği cezanın altında bir hüküm veremez. Usul de ceza da bellidir. Katil, katledilir. Şâyet öldürülen kişinin mirasçısı, akrabası, maktulün kan bedeli karşılığı tazminat olarak veya bir bedel almadan suçluyu affederse o zaman kısas cezası, idam sukut eder; ceza düşer, infaz yapılmaz.
Bütün zamanlardaki bütün İslam toplumlarında devletler, mahkemeler eliyle böylece hüküm icra ederler.
İdam cezası, diğer İslâm millet ve cemiyetleri gibi az yukarıda da ifade ettiğimiz gibi 10 asırdır Türk cemiyet hayatında da mevcuttu. Sadece 40 yıldır mevzuatta yer almıyor. Bugün ABD’nin bâzı eyaletleri dâhil 11 devlette tatbik edilmektedir.
İdam cezasının mevzuatımıza yeniden girmesi ihtiyaç mıdır?
Kesinlikle ihtiyaçtır!
Türk Ceza Kanunu’ndan idam cezası kaldırıldıktan sonra yerini “müebbet hapis” ve “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezaları aldı. Müebbet hapis cezası, önceden de mevcuttu. Şu var ki bunların idam cezasının müeyyide kuvvetini, caydırıcılık gücünü kazanması mümkün değildir. Bir veya birçok kişinin mazlumun, çocuğun…. canına kıyanlar, hapishanede sanki orta halli bir otel hayatı yaşamaktalar. Zoraki tatil gibi. Diğer yandan öteden beri eleştiri konusu olan iyi hâl hükmü ve meşruten; şartlı tahliyelere bir de kamu vicdanında çok çok tartışılan “denetimli serbestlik” gelmiştir. Bütün bunlar ve daha başka sebeplerle ceza mevzuatının tesir kabiliyeti zayıflamış ve netice olarak cinayetler, maalesef artmış bulunmaktadır.
Diğer yandan “hangi hukuk sistemine göre ve hangi mükemmel yetişmiş hukuk uygulamacılarıyla idam cezası verilecektir?” suali de karşımızda durmaktadır. Serbest bırakılan tutuklu, toplumdan yükselen infiâl üzerine tekrar cezaevine alınıyorsa veya bâzı kararlar, sosyal medyada dehşetli şekilde hırpalanıyorsa çok düşündürücü bir durum var demektir. “Evvela hukuk sistemi ve hukukçular!” demek icap eder. Hukuk tarihimizden, medeniyetimizden, dünkü uygulamalardan da haberdar birinci sınıf hukukçular yetiştirmek her hükûmetin vazifesidir.
İdam cezasının mer’iyyete tekrar girmesi maksadıyla uzun fakat makul süreli bir takvim yapılabilir. Bu süreçte mükemmel hazırlanmış bir hukuk ve ceza hukuku mevzuatı inşâ edilir ve mükemmel hukukçular yetiştirilirse o zaman Şeriatın kestiği parmak acımaz.
Sadece teknolojide değil; asıl sosyal ilimlerde yerli ve millî olmalı… Zor ve ağır bir mes’eleden söz ettiğimizin farkındayız. Aslolan zoru başarmaktır.
İşe, Hukuk Liseleri açmakla başlamalı.
idam cezası gelsin 3 kere imza verdim imza kampanyasına.
Evet, idam geri getirilmeli ve ilk önce de İmralıdaki kaatil idam edilmelidir. Denetimli serbestlik ve tutuksuz yargılama kaldırılmalı, tespit edilip evlerdeki ruhsatsız silahlar toplanmalıdır. Karakola ilk düşenlere hoşgeldin partisi olarak nezarethaneyi paspaslatmalıdır ki dünyanın kaç bucak olduğunu öğrensin. Avrupa birliğine uyum yasaları kapsamındaki tutuksuz yargılama, yurtdışı yasağı, denetimli serbestlik kaldırılmalıdır.