Hayır; asla kızmıyor, kat'iyyen kınamıyor ve sadece esef ediyoruz. Bu ülkenin insanları ne hale getirilmiş. Dev oteller, dev çarşılar yapıldı ama onlarda 30 metre kare kadar bir ibadet yeri bile yok. Eskiden aynı ayıp, hava meydanlarında yaşanırdı. Şimdilerde ondan kurtulduk. İnşallah bir gün otellerle plaza ve hiper marketlerde de aynı anlayış olgunluğuna varılır... Hatırlarsanız yıldızlı otellerde iftar yemeği adeti ilk defa merhum Turgut Özal'la başladı. O kudsî saatler oruçlu oruçsuz mü'minleri buluşturdu, konuşturdu. Yemek bir vesileydi. Birbirine yabancılaşan toplum kardeşâne kucaklaşıyordu. Aradan duvarlar kalktı. Ürküntüler yenildi. Mânevî bir atmosferde engin huzur iklimlerine yelkenler açıldı. Orada sakallı da vardı, baş açık da. Bugün de o minval üzere devam ediyor. Buna rağmen, aradan bu kadar yıl geçtiği halde o oteller hâlâ bir mescid açmıyorlar. Peki oralara iftara davetli olanlar ne yapacaklar? Aylardan ramazan. Misafir kitlenin çoğunluğu namaz kılan insanlar. Usul şu. Salon veya odalardan birine çarşaflar seriliyor isteyen namazını orada eda ediyor. Başlangıcında böyleydi, bugün de böylece devam ediyor. İşte Hilton Oteli haberinin doğuş sebebi. Geçenlerde bazı bakanlar bu otelde yemeğe davetliler. Çoğu oruçlu. Bir çoğu namaz kılmakta. Namaz vakitle mukayyet bir farz. Onun için edası şart. Ne yapacaklar? Garsonlar delaletliyle yapılacak olan belli. Yere çarşaflar seriliyor ve 10-15 dakika içinde yüce Allah'ın emri yerine getiriliyor... Bazı gazetelerle bazı radyoların huzur kaçırıcı biçimde haber yaptıkları bu hadisedir. Kusur kimde ibadet eden bireyde mi? Mescidin olmamasında mı? Akşam saatleri yoldayız. Arabanın radyosu açık Bir radyo kendini tanıtıyor. Orta Asya'da dahi dinlenmekteymiş. Seviniyoruz. Fakat biraz sonra sevincimiz kedere dönüştü. O radyo az sonra haberlere başladı. Bir muhabir kınayan bir üslupla Hilton Otelindeki namazı nakletmekte. Şöyle diyor: -İftarlarını açan bakanlar, otel salonunda iftar namazına durdular... Vah vaah... zavallı Türk genci sen ne hale gelmişsin!.. İhtimal 1: Duymuşluğu vardır. "Teravih" diye bir namaz kılınmakta. Bu namaz da ramazan aylarına mahsus. Bakanlar birlikte namaz kıldıklarına göre kılınan teravihtir. Muhabir, böyle düşünmüş, ancak kelimeyi hatırlayamadığı için teravih yerine "iftar namazı" dedi. İhtimal 2: Veya daha vahimi, teravih veya akşam şeklinde bir kasdı yoktu. İftardan sonra kalkıp kıldıkları için "iftar namazı" diye bir ibadet çeşidinin var olduğunu sandı. İşte haber vererek dinleyenleri aydınlatma görevindeki bir meslek sahibinin kültürü. Ve perişan hali. Ve perişanlığı. Ve halimiz.