KITMİR

A -
A +

Molla Abdurrahman Câmi, bugün Tarsus’ta olan ‘Yedi Uyurlar’ın sâdık köpeği Kıtmir’i vesile ederek hâlini bir şiirle Sevgili Peygamberimize -aleyhisselâm- şöyle arz etmektedir. Şiirin aslı Farsçadır. Tercümesi bile bu denli tesirli olduğuna göre aslının gücünü düşünmeli:

 

“Ey Allah’ın Resûlü, işittim ki Eshab-ı Kehf’in köpeği cennete girecekmiş/O cennete girerken benim cehenneme girmem revâ mıdır?

 

O, Eshâb-ı Kehf’in köpeği ise ben de senin Eshabının köpeğiyim.”

 

Hayvanların, hayatımızda var olmaları, insanlık tarihi kadar eskidir. Onlar da Nuh aleyhisselamın gemisinde yer aldılar. At, köpek, kedi, güvercin, bülbül… binlerce çeşit hayvan, tek tırnaklısı, çift tırnaklısı ile, büyükbaş ve küçükbaşıyla on binlerce yıldır bizimle birlikteler. Bunlardan bazıları ehlileşti, bazıları yabani kaldı. Bazısı Kurban Bayramlarımızın sembolü oldu. Bazısı kafesi sevdi, bazısı akvaryumu veya evlerin bahçesini. Bazısı karada yaşar oldu, bazısı denizde, bazısı gökyüzünde…
Bizim medeniyetimiz, Merhamet Medeniyeti’dir. İnsanların hukuku gibi hayvanların hukuku da korunageldi. Sultan Fermanları, cuma günleri, binek hayvanlarına izin verilip çalıştırılmamasını buyurdu. Onlara yüklenecek ağırlık miktarı tayin edildi.

 

Hayvanlarla ilgili sayfalar dolusu deyim, teşbih, atasözü… edebiyat, sağlık ve irfanımızda yer etti. “Köpek dişi” dendiği gibi “it dirseği” de dendi. “Kurt kanunu” dendi, “kurtlukta düşeni yemek esastır” dendi. “Ardınca yüz itin havlamadığına kurt denmez!” dendi.
Keklik gibi yürümek, bülbül gibi şakımak, ceylan gözlü olmak, sülün endam birer methiye, övgü sözüdür. “Arslan parçası”, “arslan gibi kükredi” takdir cümleleridir. Yahya Kemal’in Akıncılar şiirindeki tasvirle nice akınlarda bin atlı olup dev gibi orduları yendik. Hiç düşündük mü? Atı ehlileştirmeseydik belki de imparatorluk olamazdık. Tazılar, av köpekleriyle beraber avcının arkadaşıdır. Köpekler vefalı dostlarımızdır. Evlerimizin köylerimizin bekçileridir. “Köpeksiz köy” durumuna düşmek o köy için acınası yalnızlıktır. Kediler, mırmırlarıyla çocukluk yıllarımızın ninni sesleri gibidir. Kuşevleri, belki de tarihte yalnızca bizim mimârî şaheserlerimizin duvarlarında yer almışlardır.

 

Bizim adalet esaslı medeniyetimizde:

 

Kul hakkı,
Komşu hakkı,
Çocuk hakkı,
Gayrimüslim hakkı,
Hayvan hakkı vardır.
Can’a kıyılmaz...

 

Tarihimizde daha nice çeşidi gibi dağda kalmış aç kurtları doyurmak için kurulmuş vakıflar da vardı. Dağları karlar kapladığında vakıf çalışanları, onların muhtelif yerlerine et parçaları bırakırlardı.
Bozkurt bir hayvandır ama nice insanın adı veya soyadı Bozkurt’tur. Aslan, kaplan ve daha birçok hayvan adı da öyle. Biz Türklerde yarım asır evveline kadar erkek çocuklara “Tosun” ismi de verilirdi.
Ebru Hüreyre, radıyallahü anh, tanınmış bir sahabidir. Bu ünvan, “kediciklerin babası” demek. Daha ziyâde ünvanı ile yaşıyor.

 

Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- cübbesinde uyuyan kediyi rahatsız etmedikleri bilinen bir rivayettir. Güvercinler, Hicrette mağaranın ağzına yuva yaptıkları için Türk milleti, güvercin kesip yemez. Kahire’de yendiğini görünce şaşırmıştım. Keza Hicrette mağaranın ağzına örümcek yaptıkları için Anadolu’da evlerde örümcekler öldürülmekten ziyade dışarı atılır. Biz Osmanlı Türkiyesi Türkleri at eti de yemedik ve yemeyiz. Câiz de olsa zafer ortaklarımıza kıyamadık.

 

Şu günlerde medeniyetinden çok ırağa düşmüş bir toplumun şehirleşme sancılarından biri yaşanıyor. Fikir ve teklif üretmek yerine sloganlarla kavgalar yapılmakta. Hayatlar, altüst, değerler tepe taklak oldu. Köpekler diğer birçok hayvan gibi gündelik hayatın bir parçasıydı. Fakat aile fertlerinin ve hayvanın o hanedeki yerleri belliydi. Hayvan da insan da terbiyeliydi. Köpekle yatağa girilmez, onun yüzü gözü öpülmez fakat çok sevilirdi. Şimdi bunlar yapıldığı gibi bebek gibi kucaklarda dolaştırılmakta, hayvan tabiatına aykırı olarak elbise giydirilmekte. Bazı evlerde büyükler, kapı dışarı edilirken köpekler, kendi öz hayatlarından koparılarak sofrada ve salonda başköşeye oturtulmakta.
Hayvanlar, değerlidir; fakat insan, eşref-i mahlûkattır, en değerlidir. Kur’ân-ı kerîmin ifadesiyle, bütün mahlukatın; insan, hayvan, nebat ve cematın en üstünüdür.

 

Bırakınız insanı katletmek kalbini kırmak bile câiz değildir. Azgın, başıboş, kuduz köpek saldırısı yüzünden ölen bir çocuğun acısı, o çocuğun ana babası için ömür boyu bitmez. Hiçbir tazminat, evlâdın yerini tutmaz. Onlar, bu acıyla yaşayan canlı cenaze gibidirler. Yaralı çocuk sakat kalsa da kalmasa da o saldırının ruh hâli kendisini bırakmaz.

 

Adaleti tesis etmek lâzım:

 

Hem hayvanı ve hem de insanı koruyacak dengeyi kurmakla adalet tesis edilebilir. İkisinin de hakkı kollanmalı. Köpek, bu cemiyete dün girmedi. Yalnızca Londra’ya değil, O’nunla beraber mâzimize de bakmalı. Asla bir “hayırsız ada” ayıbı, vicdansızlığı bir daha işlenmemeli fakat hiçbir çocuğun kılına da ziyan gelmemeli, hiçbir ailenin ışığı sönmemeli.

 

Bize göre; gerektiği zaman, gereken köpeklerin kısırlaştırılması, köpek nüfusunun ihtiyaç ölçüsünde tutulması en isabetli çâredir.

 

Kısırlaştırılsa bile azgınlığı, saldırganlığı devam edecek veya kuduz olan köpeklere gelince; bunlar, 4 kişilik bir veteriner hekim hey’etinin vereceği raporla itlaf yapılabilir.
Kimse, kimseden daha çok hayvansever değildir.

 

Herkes, evlâdını kaybetmiş veya evladı yara almış yüreği yaralı insanların yerine kendisini koyup öyle konuşmalı…

 

Molla Câmi’ler yeniden keşfedilirse kavga bırakılır ve böylece düşünülür.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ali Gülüser 20 Temmuz 2024 23:12

Bu makale Tbmm'inde okunmalı ve " serlevha " olarak bulundurması.. elinize gönlünüze sağlık olsun genç ve yakışıklı adam selamünaleyküm..