Fuara gitmek, müze ziyareti yapmak güzel. İmkânı olan için dünyayı gezip dolaşmak iyi ve lazım. İnsan, ziyaret ve seyahatlerle iç âlemini zenginleştirir. Ne var ki gidilecek daha başka yerler de var. Hayat, sinema, tiyatro, fuar alanından ibaret değil. Kabirdekiler de ziyaret bekliyor. Yunus Emre, ne demişti? "Ölen hayvandürür/İnsanlar ölmez/Ölür ise ten ölür/Canlar ölesi değil..." Ölüm şairi, ruhun ölümsüzlüğüne dikkat çekmekte. Ten'le bedeni, can'la ruhu kasdediyor. Ölen hayvandır/İnsan ölmez/Beden ölür/Ruh ölmez... Ölmüş bildiğimiz diriler var. Onlar, annedir, babadır, ninedir, dededir, arkadaştır, bir büyük zattır... Kendimizi yılda kaç kitap okuduk şeklindeki suallerle sorguladığımız gibi yaptığımız kabir ziyaretleriyle de hesaba çekmeliyiz. Kabristanlar dünya içinde dünya. Dünkü hayatımızda kabirlerle evler iç içeydi. Mahalle kabirlerinin çoğu, sarı renkli dev ağızlı makineler ile yok edilerek yerlerine "kelp dişi gibi" binalar yükseltildi. Ölülerle dirilerin hayatı paylaştığı zamanların insanları daha yumuşak ve daha sabırlıydı. Onlar, ister istemez ölümü tefekkür ediyorlardı. Kabirler, yıkıldığı gibi bir kısmı da yüksek duvarlarla çevrildi. Çağımız insanının en büyük kayıplarından biri de ölüme gafletidir. Ölüm hissinin, fikrinin gerçeğinin uzağında yaşamak insana cimrilikten merhametsizliğe kadar bir çok hastalıkları musallat etmekte. Vehhabiler kabir ziyaretini şirk sayar. Bu bir müfrit görüş. Hatta bu inançları yüzünden aşk ve heyecanla mukaddes topraklara giden müminlere Sevgili Peygamberimizi -aleyhisselam- ziyaret etmeyi bile çok görmekte bir çok sıkıntılar vermekteler. Aile reisleri, evet çocuklarının kültürel yönden geliştirmek için lazım gelen tedbirleri almalı. Ama aynı zamanda çocuğuyla birlikte aile büyüklerinin kabrine de gitmeli, orada okunacak duaları da öğretmeli. Eğer... Çekirdek aile denen o diğer felaket yüzünden bırakınız ölüleri hayattaki büyüklerin bile ziyaret mükellefiyetinin ortadan kalkmakta olduğunu hatırlatmak isterseniz size hak vermemezlik edemeyiz. Nitekim bayramlarda şehirlerin boşalması da ondan. Anne-baba, çocuklarını, torunlarını beklerken onlar, gamsız-tasasız yurtdışlarında kurtlarını dökmekteler. Eden bulur. Kim ne ekerse onu biçer. Ağaç da yaşken eğilir. Her şey torunun dedesinin mezar taşını okuyamamasıyla başladı. Gazetelerin üçüncü sayfalarıyla noktalandı. Ölüm fikrinin uzağına düşmenin insanı nasıl da mahvettiğini o sayfalar olanca çarpıcılığıyla gözler önüne seriyor. Tabiî görebilene. Bakmak başka, görmek başka. Okumak başka, okuduğunun idrakine varmak başka.