OSMANLI’DA DARBELER

A -
A +

27 Mayıs 1960’ta cuntacılar, darbe yapmış, emir kulu mahkeme hey’etinin kararıyla devlete 10 yıl Başvekil sıfatıyla hizmet etmiş Adnan Menderes ve iki Bakanı idam edilmişlerdi…

 

Bu kadarını az-çok herkes bilir. Ama; yeni nesillerin şunu bildiğinden şüphemiz var:

 

27 Mayıs Cinayeti, işlendiği yıldan 1980’e kadar 20 yıl boyunca bayram olarak kutlandı. Her 27 Mayıs’ta devlet erkânı, beyanatlar verdi, Anıtkabir’e gidildi, burada deftere yazılar yazıldı, okullar tatil edildi vs…

 

Darbeler tarihini değişik tasniflere tâbi tutmak mümkündür. Dünya Tarihinde Darbeler, İslam Tarihinde Darbeler, Hulefa-i Raşidin Devrinde Darbeler, Türk Tarihinde Darbeler, Selçuklu’da Darbeler, Osmanlı’da Darbeler, Cumhuriyette Darbeler gibi... Her biri ayrı ayrı ele alınıp tafsilat verilebilir. Bunlar yapılırken de hakikate sadakat şarttır. Bu dediklerimizin hayat bulması, en az 3 ciltlik bir çalışmayı gerektirir. Bir mesele konuşulacaksa o meselenin, öncesi, kendisi ve sonrası ele alınmadan masaya getirilecek her çalışma noksan kalır.

 

OSMANLI’DA DARBELER

 

27 Mayıs ayıbı, asker başta olmak üzere adliyeye, ilmiyeye, sermayeye… sızmış bir mikrobun asırdan asra devrederek kötü bir gelenek hâline gelmesinin eseridir. Bundan dolayıdır ki “Osmanlı’da Darbeler” ve “Cumhuriyet’te Darbeler” diye hiç olmazsa bu iki yakın tarihi iki ayrı makaleyle ele almalıyız diye düşündük. Zira darbeler bitmiyor. Bitti sanmak, gaflet olur.

YILDIRIM BAYEZID HAN

 

 

İstikbâlin “Sultan-ı İklîm-i Rum” unvanlı Yıldırım Bayezıd Han 1360’ta doğdu. 1389’da tahta geçti. Kaderin akıl ötesi hükmü neticesi Asya’nın şarkındaki Cihan Padişahı Emîr Timur Han ile Asya’nın garbındaki Cihan Padişahı Yıldırım Bayezıd Han, 20 Temmuz 14O2’de Ankara yakınındaki Çubuk Ovasında karşı karşıya geldiler. İki Müslüman Türk Hükümdar çarpıştılar. Yıldırım Bayezıd Han, o güne dek çok zaferlere ve çok eserlere imza atmıştı. İlâhî takdir, O’nu tutsaklık görüntüsüyle istirahate aldı. Esareti devam ederken Akşehir’de hayata veda etti. Kendini zehirlediği ve Timur Han’ın mevkidaşını zehirlediği iddiaları doğru olamaz. Yıldırım, intiharın ağır haram olduğunu, Timur da artık misafiri olan bir cihangiri öldürtmenin çok büyük bir vebal ve günah olduğunu bilecek seçkin insanlardır.

FATİH SULTAN MEHMED HAN

 

 

Doğum tarihi, 30 Mart 1432’dir. Babası II. Murad devrinde iki defa tahta geçti. İstanbul’u fethederek Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselâm- müjdesine ve övgüsüne kavuşmuş deha sahibi mümtaz bir hükümdardır.

 

Hilafeti, ülkeye torunu Yavuz Sultan Selim Han getirecektir. Fatih, resmen Halife olmadıysa da Halifelik, yeryüzündeki Müslümanların hak ve menfaatlerini korumak ise fiilen Halifeydi. Osmanlı’nın iki esas kanadından biri olan bütün Rumeli’nin fatihidir. Diğer kanat olan Anadolu birliğini ise torunu Yavuz gerçekleştirecektir.

 

Mısır üzerine Memluk seferine çıkmışken 3 Mayıs 1481’de Gebze’deki Hünkâr çayırında vefat etti. Yakup adlı, Yahudi asıllı bir hekim tarafından zehirlendiği iddia edilir. Kanaatimiz o ki hem dedesi Fatih ve hem de Yavuz için Mısır’ın fethi tali mevzudur. Asıl gâye, müeyyide gücü olmayan ellerde kalmış Peygamber vekilliği Hilafeti, Müslüman Türk’ün iradesiyle layık olduğu mevkide yükseltmekti.

II. OSMAN

 

 

3 Kasım 1604’te doğdu. 1618’de tahta geçti. Askerin ayaklanmasıyla can veren ilk Padişahtır. Ordudaki bozulmayı erken keşfetti. Fakat müşavirlerinin yönlendirmeleri yanlış oldu. Bu sebeple Yeniçeri Ocağı’nı ıslaha dair faaliyetleri kendisini zora soktu ve bunu hayatıyla ödedi. Hacca gitme bahanesiyle Anadolu’ya geçip asker toplayacaktı. Fikrini, Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerine açınca Gönüller Padişahı, Dünya Padişahına muvafakat vermedi. Fakat delikanlı yaştaki II. Osman, kararından dönmedi. İsyan çıktı; ortalık yangın yeri oldu. Tarihçilerin yazdığına göre genç Padişah, Sadrazam Davut Paşa ve darbeciler tarafından Topkapı Sarayından alınarak çok bayağı muamelelerle Yedikule Zındanı’na götürülüp cellada teslim edildi.

 

Öldüğünde takvimler 20 Mayıs 1622’yi gösteriyordu. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin terbiyesinden uzaklaşmış Yeniçerinin kanına darbe mikrobu girmişti.

SULTAN İBRAHİM

 

 

5 Kasım 1616’da doğdu. 8 Şubat 1640’ta tahta çıktı. 7 Ağustos 1648’de sivil ve askerî cuntanın iş birliğiyle darbeye maruz kalarak yerini kaybetti. Tarihçilerin iddiasına göre Kösem Sultan ve bazı üst kademe bürokratların tertibiyle nezaret altındayken 18 Ağustos 1648’de cellada boğdurularak hayatına kıyıldı.

IV. MEHMED

 

 

2 Ocak 1642’de doğdu. 1648’de tahta çıktı, 1687’de darbeyle devrildi. Nezaret altındayken 6 Ocak 1693’te zatürreden vefat etti.

II. MUSTAFA

 

 

6 Şubat 1664’te doğdu. 1695’te tahta çıktı. 1703’te meydana gelen isyanla yerinden indirildi. Darbe haksızlığını hazmedemedi. Bu üzüntüsüyle 29 Aralık 1703’te vefat etti.

III AHMED

 

 

Doğum tarihi, 30 Aralık 1673’tür. 1703’te Tahta çıktı. “Patrona” lakaplı Halil adlı bir Arnavut hamam tellağının başını çektiği isyanın büyümesiyle hal edildi, devrildi. Darbe, İran cephesinden iyi haberlerin gelmemesi, askere ödenecek maaşların aksaması ve Yahya Kemal’in asırlar sonra vereceği adla zamanın “Lale Devri”ne dönerek halktan kopulması gibi sebeplerle birden alevlenmişti. Padişah, bütün bunlardan dolayı yaşadığı derin üzüntü ve ağır şeker hastalığının bünyesinde yaptığı tahribattan dolayı 24 Haziran 1736’da gözaltındayken hayata veda etti.

III. SELİM

 

 

24 Aralık 1761’de doğdu. 7 Nisan 1789’da tahta geçti. Rumeli Kavağı Muhafızı Rizeli Kabakçı Mustafa’nın yamaklarıyla beraber Nizam-ı Cedit Askeri olmayı reddetmesiyle başlayan isyan, büyüyerek alev aldı. Islahat ve yeni ordu kabul edilmiyordu. III. Selim, 28 Temmuz 1808’de darbeci çapulcular eliyle katledildi. Yüzünden feci yara almıştı. İsyancılar, o kargaşada IV. Mustafa’yı tahta geçirdiler.

IV. MUSTAFA

 

 

8 Eylül 1779’da doğdu. 29 Mayıs 1807’de tahta çıktı. Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa idaresindeki Nizam-ı Cedit [Yeni Düzen] Ordusuyla Yeniçeriler, birbirine girmişlerdi. Yenilikçiler, IV. Mustafa’yı devirerek nezaret altına aldılar. İsyancılar bunun üzerine şehzâde Mahmud’un peşine düşmüşlerdi. Cevri Kalfa diye bilinen bir hanımın cesaret ve maharetiyle yarının II. Mahmud’u isyancıların elinden kurtuldu. Hanedan da kurtuldu. Eğer isyancılara yakalansaydı ânında katledilecekti. III. Selim öldürülmüş olduğundan O’nun yerine geçmesi gerekiyordu. Bektaşiliğin bozulmuş bir tezahürü hâline gelen ve ordunun çağın şartlarıyla donatılmasına muhalefet eden Yeniçeri isyancılarıysa 4. Mustafa’yı tahta oturtma koşturmasındaydılar. Bu amansız mücadelede Şehzâde Mahmud, taraftarlarının desteğiyle tahta geçti ve devrik Padişah IV. Mustafa’yla alakalı olarak 16 Kasım 1808’de fermanını verdi. Nezaret altında bulunan IV. Mustafa, 29 yaşındaydı. Cellat, fermanın hükmünü icra etti.

 

II. Mahmud işbaşına geldi ama devlete hâkim olması zaman alacaktı. İlk 3-5yıl, o sırada devlet içinde Paralel Devlet kurmuş olan ve bu tarafıyla “1. FETÖ” denebilecek Halet Efendi, her şeye hâkimdi. Padişah, dizginleri eline alınca Halet Efendi’yi zor-güç önce Bursa’ya, ardından Konya’ya sürdü. Burada Mevlâna Meydanı’nda Mevlâna Halid’i Bağdadi Hazretlerinin kerameti tecelli etti. Bağlısı olduğunu söylediği Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin huzurunda idam edilmişti. Halet Efendi, “başına adam topluyor; devlete isyan edecek?” iddiasıyla Halid’i Bağdadi Hazretlerine iftira atmış; O da “Biz, Halet efendiyi Hocasına havale ettik!” demişti.

 

II. Mahmud, aslında; aslından uzaklaşmış bu Yeniçeri Ocağını lağvetmişti.

SULTAN ABDÜLAZİZ HAN

 

 

8 Şubat 1830’da doğdu. 1861’de tahta geçti. Şûra-yı Devlet [Danıştay] Reisi, eski Sadrazam Midhat Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşanın başını çektikleri asker-sivil, yargı ve müstemlekeci güçler cuntası işbaşındaydı. Padişah, 30 Mayıs 1876’da hal edildi. Fer’iye Sarayı’nda nezaret altına alındı. 4 Haziran 1876 sabahı cunta emrindeki birkaç vicdansız pehlivan, Padişahın iki bileğini kesmek suretiyle intihar görüntüsü verip cinayet işlediler. Bahçıvan kılıklı câniler, pencereden içeri girerken Sultan Abdülaziz Han, sabah namazını müteakip Kur’ân-ı kerim okuyordu. Gemileri açık denizlere çıkarma ve dış borçları ödeme gayretini hayatıyla ödedi.

 

Kurucusu olduğu için Fatih’teki eski Darüşşafaka Lisesi’ni üniversite yaparak buraya bu Padişahın adını vermek vefâ olur.

II. ABDÜLHAMİD HAN

 

 

21 Eylül 1842’de doğdu. 1876’da tahta çıktı. İngiliz güdümlü sivil-asker tezgâhıyla patlak veren 31 Mart [13 Nisan] isyanı, günümüzdeki Gezi çevresinde cereyan etti. Hareket Ordusu’na müdahale etmeyen Sultan, 27 Nisan 1909’da tahttan indirildi. Önce Selanik’e sürgün edilerek burada Yahudi Alatini biraderlere ait olan aynı addaki köşkte nezaret altında tutuldu. Selanik’in düşman eline düşme tehlikesi belirince İttihad ü Terakki Hükûmeti, kendisini ailesiyle birlikte Beylerbeyi Sarayına naklederek sadece iki odayı kullanma hakkı tanıdı. Gazete okumasına dahi izin verilmedi. 10 Şubat 1918 yılında gözaltı devam ederken arkada çok şerefli bir hayat bırakarak ebediyete intikal etti. Bir asır boyunca çok iftiralara maruz kaldı ama halefi ve kardeşi Vahideddin Han’a daha çok iftira edilecekti.

 

 

VI. MEHMED VAHİDEDDİN

 

 

36. Padişah ve son Halîfedir. 2 Şubat 1861’de doğdu. I. Cihan Harbi, 11 Kasım’da resmen bitmeden kısa süre evvel 4 Temmuz 1918’de tahta geçti. Devlet-i âli Osman, çok yorgun ve çok yaralıydı.

 

Birinci Meclis, 1 Kasım 1922’de Hilafet ve Saltanatı ayırdı ve Saltanatı kaldırdığını duyurdu. 4 Kasım’da son Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa Hükûmeti istifa etti. 5 Kasım’da Refet Paşa, Bâb-ı âli’deki nezaretlere [Bakanlıklara] tamim yollayarak işlerine son verildiğini tebliğ etti. 

 

Şu duruma göre Vahideddin Han, artık sade bir vatandaştı. Fakat; ülkeyi terk etmesi için ağır tehditler alıyor, ailesine gözdağı veriliyor, akıbetinin linçle öldürülen gazeteci ve eski nâzır Ali Kemal gibi olacağı ihtar ediliyordu. Bunun üzerine 17 Kasım 1922’de yeniden dönme ümidiyle İstanbul’dan ayrıldı.

 

16 Mayıs 1926’da İtalya’nın San Remo şehrinde gurbet şartlarında vefat etti. Fiilî bir sürgün yaşarken kalabalık ailesinin geçimi de omuzlarındaydı. Mahalle bakkalına bile borç vardı. Bakkal, tabutuna haciz koydurdu. Türkiye’ye kabul edilmediği için Memalik i şâhâneden olan Şam’da Süleymaniye Camii haziresine defnedildi.

 

Tarihçi merhum Mehmed Niyazi Özdemir’den dinlemiştim. Vahideddin Han’ın vefat haberi Ankara’ya geldiğinde reis-i cumhur Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla toplantıdadır. Haberi alınca hazirûndan müsaade rica ederek arka odaya geçer. Bir süre sonra geldiğinde Paşa’nın ağlamış olduğu çok bellidir:

 

-Namuslu bir insandı, der. Topkapı Sarayı’ndaki mücevherlerden bir miktarını alıp götürse hayatının sonuna kadar rahat içinde yaşardı. O ise, yanında olanı bile makbuz mukabili hazineye teslim etti…

 

Vahiddeddin Han, sadece üzerinde “tevekkeltü al Allah” yazılı bir levha götürmüştü. Herhâlde Allah’a tevekkülünü beyan ediyordu.

 

Bu levha, bugün tarihçi Murat Bardakçı’dadır. Neslişah Sultan’ın kendisine hediye ettiğini söylemişti. Tıpkıyazımı da Zeynep Çolak Saka hattıyla bizim koleksiyonumuzdadır.

 

Köşkü, harabeydi; imar edildi ve şimdi devlet hizmetinde. Ancak; ismini telaffuz nâhoş olmakta:

 

“Vahdettin Köşkü” demek yerine “Vahdettin Han Köşkü” veya “Sultan Vahdettin Köşkü” demek terbiyemize daha yakışır. Kabrini Şam’dan taşımayı ise kimse düşünmesin. Kendi topraklarında medfundur. İkinci bir Süleyman Şah Türbesi nakli hatası işlenmiş olur.

 

Görüldüğü gibi darbeler, 27 Mayıs 1960’ta başlamamış; darbe zorbalığı bu tarihte hortlamıştır.
Tarih, yalnızca iyi tarafıyla bir milletin olamaz. İyisi ve kötüsüyle bütün geçmişin tamamı o milletindir.

 

Tahlil edilip herkesin hakkı verilir.

 

Ders çıkarılır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.