Paris'te adalet

A -
A +

Bağdat'ın meşhur otellerinden birinin girişinde paspas yerine eski Bush'un resmi vardır. Otel müşterileri, bu resmi çiğneyerek içeri girerler. O resmin yere kazınmış olması Bush'a bir zarar vermediği gibi 1991'de Irak'ı Amerika'ya karşı galip de getirmedi. O halde ayaklar altındaki resmin faydası nedir? Hiç bir şey. Sadece bir hırsın tatmini. Çocuklar böyle şeyler yaparlar. Onlar çocuktur, mazur görülür. Ya yetişkinler? Yetişkinlerinki medeni bir davranış kabul edilemez. Böylesi hissiliklere düşmektense sorgulayıcı tenkilerle rakibini köşeye sıkıştırmak daha iyidir. O nevi çocukluğa "şarka mahsus davranış biçimi" diyenler çıkabilir. Böyle düşünen varsa şarka haksızlık yaptığını hemen kaydedelim. Hatırlarsınız altı ay kadar evvel Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Paris Metrosunda "insan haklarının ihlal edildiği ülkelerin liderlerini teşhir etmek için" bir dizi protesto programı sergiledi. He ne kadar bu örgütün kim ve neci ve arkasında hangi niyet sahiplerinin olduğu meçhulse de neticede demokratik haklarını kullanıyorlardı. O bakımdan kimse bir şey diyemezdi. O sırada Türkiye de kara listedeydi... Evet, o günlerde kötü yönetim, halka inanılmaz mağduriyetler yaşatmaktaydı. Ama bu gazeteciler, Türkiye'deki siyasi irade sahiplerini değil devrin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu hedef seçmişlerdi. Olabilir. Bu dahi bir noktada makul görülebilirdi. Bir değerlendirme meselesi. Fakat örgüt yalnızca demokratik eylem hakkını kulllanmıyordu. Diğer bazı ülke liderlerinin fotoğrafları meyanında Kıvrıkoğlu'nun fotoğrafı da tıpkı o hiç beğenmedikleri Saddam Hüseyin mantığıyla metronun zeminine işlenmişti. Yolcular üstüne basıp geçiyorlardı. O sırada Türk hariciyesi müdahil olmak istediyse de resimleri yerden kaldırtamadı. Çünkü Paris'in demokratik anlayışı, çağdaş şarklıların çocukluğunu koruyordu. Buraya kadar her şey anlaşılır. Ya hukuk? Sınır Tanımayan Gazeteciler/ RSF eylemdeydi, mevzuat sebebiyle o ülke makamları bir şey yapamıyorlardı. Ancak bağımsız bir devlette mahkemeler vardır. Sayın Kıvrıkoğlu da bu fikirden hareketle Paris'te avukat tutarak konuyu adalete taşımış. Aslında keşke hiç de oralı olup muhatap almasaydı. Çünkü bize karşı peşin bir tavır var. Mahkemelerde de mi? Yer yer onlarda bile... İşte hikâyenin hatimesi... Paris 17. Asliye Hukuk Mahkemesi, dâvâyı usul yönünden reddetti. Hükme göre, tazminat dâvâsının basın mahkemesinde açılması gerekirmiş. Bu sebeble talep kabul görmediği gibi iki bin Euro'luk mahkeme masrafının da dâvâcı tarafından ödenmesi karara bağlanmış. Herhalde bir bu kadar da savunma masrafı olmuştur... Sizce karar âdil mi? Eylem sahipleri gazeteci diye dâvânın basın mahkemesinde mi açılması gerekir? Onlar şayet doktor olsalardı Adli Tıp'ta mı açılacaktı? Böyle bir gerekçe tarafsızlık adına şüphelidir. Karar, Paris'te adaletin varlığı için ciddi bir şüphedir. Eğer temyiz mahkemesi kararı bozmazsa bu defa şüphe kanaate döner.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.