Pişmiş aşa soğuk su

A -
A +

Cumhurbaşkanlarının malum tasarrufuna "veto" denmesi galatı meşhur bir tarif . O, bir veto değil "iade"dir. İlgili çalışmayı tekrar görüşülmek üzere TBMM'ye göndermek, cumhurbaşkanlarının görevleri arasında olduğu için bazı kanunları meclise iade edebilirler. Yasama organı, bunu bir kere daha görüşerek ya cumhurbaşkanının fikrine aynen riayet eder veya eski metinde ısrarcı olur. Birinci yapılırsa mesele yok. İkincisindeyse cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi'ne dâvâ açabilir veya mevzuu veya ülkeyi referanduma götürür. Türkiye tarihi bir süreçten geçti ve geçiyor. Toplum, 4 kasımdan itibaren yumuşadı, kucaklaştı. Bahar havası her alanda olduğu gibi parlamentoda da yaşandı. Ortada herkesin kabul ettiği anormal bir durum vardı. Recep Tayyip Erdoğan, partisini yüzde 34 küsurluk büyük bir rakamla TBMM'ye taşımış fakat kendisi meclis dışı kalmıştı. Bunu hem kendimize hem dünyaya izah edemiyorduk. Vaki hatanın izalesi gerekmekteydi. Üstelik o ekip bunu hak da etmişti. Türkiye'yi mutedil bir iklime taşımışlardı. İşte bu sebeple AK Parti ve CHP kafa kafaya vererek Anayasayı tadil ettiler. Karar, kahir ekseriyetle alındı. Değişiklik kişiye özel mi oldu? Evet öyle oldu. Lafı eğip bükmeye hiç gerek yok. Doğrusu oydu. Ülke menfaati bunu emrediyordu. O yapıldı. Zaten ana muhalefet de bunun için tam destek verdi. O ara Siirt formülü doğdu. Tayyip Erdoğan 9 Şubatta bu ilimizden seçime girecek ve meclise gelerek partisinin başına geçecek ve hakkı olan başbakanlık makamına oturacaktı. Bu sonuca iktidar partisinin çalışması, ana muhalefetle medyanın desteği, YSK'nın hazırladığı zemin, dış dünyanın beklentisiyle varıldı. Hepsi bir ayıbın, bir kusurun ortadan kaldırılması, anormalin normalleşmesinden dolayı idi. Şimdi ise manzara ortada. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, kanunu "veto"/iade etti. Hem de oturup 3 sayfa gerekçe yazmışlar. Sayın cumhurbaşkanımızın iki huyundan şikâyetçiyiz. 1. Türkçe'si. O makamda oturan zat, bu halkın başkanıdır. Umum halkın anladığı dili kullanması gerekir. "Kişiye özel kanun olmaz" diyorlar. Keza bunun gibi kişiye özel lisan da olmaz. Sezer, bir şair, bir yazar olsaydı istediği kelimeleri kullanarak şiirler ve makaleler yazardı. Sözcüleri de aynı makamı terennüm ederlerdi. Fakat O, devletin başı ve milletin birlik ve bütünlüğünün sembolü. Bir küçük zümrenin dilini tercih gibi lüksü olamaz. 2. Sayın Sezer, artık bir hakim değil, devlet adamıdır. Meselelere hakim gözüyle değil, devlet adamı kriterleriyle bakma mevkiinde. Ne demek bir cumhurbaşkanının oturup 3 sayfa gerekçe yazması? Bu kadar boş vakitleri var mı? Ne olmuştur şimdi? İster istemez bir gerginlik başlıyor. İade, aynen geldiği yere yollanacak. Sonrasındaysa yukarıda bahsettiğimiz mizansen. Acaba Sezer, bir muhalefet boşluğu sezip de onu mu doldurma peşinde? Olmaz. Fevkalade yanlış. İktidarla muhalefet özlenen bir beraberlik sergilerken bu defa ortaya Çankaya'yla sürtüşme çıkmamalı. Onu çıkartmaya kimsenin hakkı yok. Sayın Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan'la seçimlerden evvel de takışmıştı. Geçti sandık. Geçmemiş. Bu durum böyle sürerse Çankaya yıpranır. Daha evvel kafaya anayasa kitapçığı fırlatma kavgasından dolayı ülke ekonomik krize girdi. O sırada Sezer haklı bulunmuştu. Bu defa bu şansı yakalaması uzak ihtimal. Üstüne üstlük bir de bundan dolayı bunalım çıkarsa işte o zaman her şey berbat olur, geri kayarız. Onun için sayın Deniz Baykal'ın sorumlu devlet adamı tavrını muhafaza ederek imzasına sadakat göstermesi ve grup olarak önceki kararlarının arkasında olmalarını tavsiye ederiz. Hukuk, insanlara hizmet için var. Ve insanın üstünde değil. Vasıta, maksat olamaz... Şekli hukuk fantezileriyle kaybedecek vaktimiz yok.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.