Polis

A -
A +

Her gün polisle yüz yüzeyiz. Polisi görmediğimiz gün herhalde yoktur. Bir de sivil polisler var. Polis, adeta şehirdeki akrabamızdır. Şöyle bir düşününüz en yakın akrabanızı mı, polisi mi daha çok görmektesiniz? Trafik polisi, Yunuslar, karakol polisi, turizm polisi, narkotik polisi vs. vs... diye uzayıp giden bir ihtisas zinciri. Saydıklarımız veya sayamadıklarımızla her gün bu meslek erbabından bir veya bir kaçıyla trafikte, köşe başında, semt karakolunda, yolda yürürken muhakkak karşılaşıyoruz. Vatandaş olarak onlardan isteğimiz nedir? İşimiz düşünce insanca muamele görmek, derdimizi çekinmeden anlatabilmek, karakollara korkusuzca girebilmek. İstenmedik bir talep ve muameleye muhatap olmamak. Şikâyetlerimizle ilgilenmeleri... Kısacası güler yüz. Polis, devletin kamudaki yüzüdür. Lise yıllarımızda bir arkadaşımızın babası polis olduğu için lakabı "Hükümet"ti. Basit gibi görünen psikolojiye dikkat etmeli. Babası polis olan gencin lakabı Hükümet oluyor. Gerçekten öyle değil mi? Vatandaş, Ankara'daki insanlardan çok polisten gördüğü iyi veya kötü davranışa göre hükümete ve devlete not vermekte. Polis, emniyetimizin, huzurumuzun malımızın ve canımızın sorumlusu.. Peki büyük sorumluluklar altına giren ve her halükârda kendisinden kusursuz insan davranışı beklediğimiz polisin derdi, dertleri yok mu? Var ve bu yazının kaleme alınma sebebi de onlar. Polisin kendisi ne kadar az dertli olursa cemiyet, o kadar huzurlu, mutlu ve dertsiz olur. Elbette kendisi dertlerle kıvranan bir hekim hastasına faydalı olamaz. Polisin derdi çok. Çileleri var. Meseleleri sürüyle. Hatta haksızlıklarla bile yüz yüze. Bir kaçına temas edebiliriz: -Polis, diğer devlet memurlarına göre ayda en az 104 saat daha fazla çalışıyor. -Bazı hallerde izinler kaldırıldığı için haftada bir gün dahi istirahat edemiyor. -Bayram ve tatil günlerinde işi ikiye katlanıyor. -Günde 17-18 saat mesaide kalma mecburiyeti bile doğabiliyor. Maaşlar da emsallere göre fevkalade düşük. Bir de ailesine karşı mükellefiyetleri olan polisin hangi psikolojide çalıştığını bir düşünmeli. Binlerce polis 57. Hükümet döneminde yollara düşüp hak istemek zorunda kaldı. Mahkemelere verildiler. Benzer üzüntüler istenmiyorsa 58. Hükümet, polisle yakından meşgul olmalı. Polis, layık olduğu imkân, itibar ve desteğe en kısa zamanda kavuşmalıdır. Polise yapılacak iyilik topluma aynen akseder. Yoksa kanunlar istediği kadar değişsin. Polisin bir de müzmin hale gelen bir askerlik meselesi var. Zaten 365 gün, 24 saat askerlik yapan polis bir de vakti gelince TSK'ya alınıyor. Haklı olarak askerlik muafiyeti beklemekteler. Neden olmasın? Bir aylık bir temel askerlik eğitiminden sonra kalan kısmı meslekte ikmal edebilirler. Polisi iyi tanıyan İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'nun onların sesine kulak vermesi bekleniyor. Vatandaş her gün polisle yüz yüze. Sadece vatandaş mı? Vatandaştan çok hükümet ve devlet erkânı. Kimse, geçim derdiyle boğuşan, yorgunluktan bîtap düşmüş korumasından fayda ummasın. Vatandaş da hayallere kapılmamalı. Bir vak'a... Sultan Abdülhamid, Selanik'teki Alatini Köşkünden Beylerbeyi Sarayı'na nakledilmiştir. Saray zaptiye/polis tarafından muhafaza altındadır. Polislerden birinin hanımı yakında doğum yapacaktır. Ama maddi darlık içindedir. Zavallı, o kadar bunalır ki nöbeti bittiğinde intihara karar verir. Sabaha karşı, tam nöbet bitimine yakın bir vakitte sarayın penceresi açılır. Mahlu (hal edilmiş-devrik) Hakan, sarkarak şöyle seslenir. "Evladım, dinimize göre intihar haramdır. Al şu parayı ihtiyacını karşıla!.." Polis, keseyi havada yakalarken gözyaşları yere düşmektedir. Padişah, bir polisin derdini nerden bildi? Bir polisinin derdini bilmeyene padişah denir mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.