Türkiye, Beşar Esad adlı tasmalı teröristin varil bombalarından kurtulmak için Türkiye hududuna yığılan Türkmen, Arap, Kürt ve diğer aidiyetlerden milyonlarca Suriye vatandaşını, aynı zamanda gelenlerin de ana vatanı olan ülkemize kabul ve insanlık duygularından mahrum bazı politika esnafının türlü şarlatanlıklarına rağmen onları ülkemizde misafir etmeye devam etti.
O basiret, merhamet ve sabır, bugün bize yüz akı olarak dönmekte…
Türkiye, yurtlarını-yuvalarını terk zorunda kalan dünkü vilayetimizdeki teb’amızın torunlarını 13 yıl boyunca misafir ederken diğer yandan kurdurduğu SMO-Suriye Millî Ordusu ve yönlendirdiği Suriye Muhalefet unsurları ile BAAS katliamına son verdirdi ve SMO ve SMK-Suriye Millî Kuvvetleri vasıtasıyla Suriye’nin kurtuluşuna imkân sağladı.
Bunları gerçekleştiren Devlet Aklı, engin tecrübe birikimiyle nasıl ki hem misafir kabulünde ve hem de mazlumların hürriyet ve istiklal mücadelesinde yalnız kalma pahasına bile olsa üstüne düşeni yaptıysa Şam’da sefaretini ilk faaliyete geçiren aynı akıl ve irâde oldu. İnsanların da milletlerin de zor zamanlarında yanlarında yer almak çok kıymetlidir. Bu sebeple Şam Büyükelçiliğimize Türk Bayrağını çekip "geldik, buradayız, yalnız değilsiniz!" dememiz kardeşlik hukukunu eda anlamında çok yerinde oldu. Böyle bir asil davranış ilk değildi. SSCB-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 1991’de dağılıp da Cenubî Kafkasya’da Azerbaycan ve Türkistan’da Türk illeri müstakil devletler olunca onları da ilk tanıyan, ilk sefaret binasını açan, biz olmuştuk. Şam-ı şerifteki öncülük, bunların ve KTC-Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle Balkanlardakinin bir tekrarı oldu.
Yapılması gereken bir hareket daha var:
Suriye’nin, terörist Esad yönetimindeki zalim BAAS Nusayri azınlığından kurtulması ve insanca yaşama şartlarına kavuşması için Suriye’de iç savaş veren 5 muhalif grup, 2017 yılında Ebu Cabir Şeyhî’nin gayretleriyle bir araya gelerek "Hey’et- i Tahrîr-i Şam" adıyla tek çatı altında birleşti. 8 Aralık 2024’te Esad’ın Moskova’ya kaçması ve BAAS zorbalığının çökmesi SMO ve HTŞ’nin hain Esad rejimine karşı verdiği mücadele sonucu oldu. Suriye’nin Kurtuluşu bütün dünyayı iki bakımdan şaşırttı. İlki, 27 Kasım’da başlayan çarpışmaların 12 gün gibi kısa bir sürede zaferle neticelenmesi oldu. İkincisi ise "Golanî" diye anılan Ahmed Hüseyin el Şârâ idaresindeki HTŞ liderliğinin zaferi alır almaz gösterdiği itidal, soğukkanlılık ve aklıselim oldu. İntikam yoluna gidilmedi, kıyım yapılmadı. Kan dökülmedi. Her ırk ve inançtaki sivil Suriyeliye yaşama teminatı verildi. Her iki şaşırtıcı neticede de şüphe yok ki Türk Devlet Aklı var. Suriye, şimdi geçici bir Hükûmetle geçiş dönemi yaşama devresinde. Partiler kurulacak, Geçici Hükûmet, ülkeyi beynelmilel müşahidler huzurunda seçimlere götürecek, toplumu kucaklayan bir Suriye Millî Meclisi kurulacak ve Başbakan ve Cumhurbaşkanı da belli olduktan sonra yeni anayasa yapılacaktır. Bu dönemin en büyük düşmanı Siyonist İsrail’dir. Golan Tepe ve coğrafyasını Suriye’den koparmak isteyen İsrail, Suriye’ye rahat vermeyecektir.
ABD, Rusya, AB gibi bazı devletler, 2017’de HTŞ’yi terör örgütü olarak tanıdılar. Ankara da 2018’de bu tanımaya katıldı. Bir danışıklı hareket olduğunu sanıyoruz. Batı, HTŞ’yi "İslamcı, Cihâdcı, Selefî" diyerek terör örgütü saydı. Bunu diyenler, 1979’da Rusların Afganistan’ı işgalinden bu yana nerede bir Müslüman kıpırdaması görseler, bu yaftayı yapıştırmaktalar. Müslümanlıkta "İslamcılık" diye bir kavram yoktur. "Cihadcılık" da yoktur. Gerektiğinde mukaddes Cihad ve o cihadı yapan mücahidler vardır. Eshab-ı kirâm, Tabiînle onların devamı olan Tebe-i Tabiîn zamanlarındaki müctehid âlimlere "Selef-i salihîn" denir. Selef-i salihînin -İngiliz mahsulü, Osmanlı PKK’sı Vehhabiliğin peçesi olan- Selefilik adlı sapkınlıkla kesinkes alakası yoktur. Batılılar, Suriye İhtilalini yapan muhaliflere bu sıfatları yakıştırırken HTŞ ve Suriyeli muhalifler, bu iddiaları reddetmekteler. İtikadda Eş’arî, amelde Şafiî yâni Sünnî Müslüman olduklarını dile getiriyorlar. İtikadda Maturidi ve amelde diğer mezhepleri de kabul ettiklerini söylemekteler. Bunların bu şekilde olmasını temenni ederiz. Düşman, Müslümanları birbirine düşürmek için her yolu kullanır. T.C. Devleti, Diyaneti görevlendirebilir. Nasihat ve emr-i mâruf yapacak, konunun ehli ilim adamları Şam’a yollanması isabetli olur. AFAD’ın yaptığı kıymetli hizmet gibi imân hizmeti de yapılmış olur.
Türkiye, HTŞ ve yeni Suriye yönetimine dair vakit kaybederse korkarız ki bir sabah kalktığımızda HTŞ’yi terör örgütü olarak tanıyan bütün o Batılı devlet ve kurumların malûm tanımayı ve Golanî’nin başına konan ödülü kaldırdıklarını öğrenebiliriz.
Ankara, PKK/YPG’yi Fırat’ın doğusundan da temizlemek için taarruz emri vermeden HTŞ hakkındaki "terör örgütü" ibaresini kaldırmayı düşünüyor olmalı. Sefaretini ilk faaliyete geçiren Türkiye olduğu gibi bu bahiste de ilk hamle bizden gelebilir.
Türkiye Suriye’nin ayrısı-gayrısı yoktur.
Rahim Er'in önceki yazıları...
Muh. Rahim Bey, yine pek güzel bir makâle kaleme almışsınız. Teşekkür ederim. Cenâb-ı Hakk'a,bize bugünleri gösterdiği için de hamd ü senâlar ediyoruz!
Ehli sünnet âlimleri,siyasete karışmamış,devlet adamlarına nasihat vermiş,hak yolunu göstermiştir.Cahil din adamları,Ehli sünnet âlimlerinin yolundan ayrılarak,devlet işlerine karışmış,asıl vazifeleri olan öğrenmek ve öğretmek saadetini ihmal ederek,Müslümanlara da faydalı olamamamıştır.dinimizislam