Geçmiş olsun; dün, bütün Türkiye, saat 16.00'ya kadar adeta nefesini tutarak Ankara'yı takip etti. TBMM başkanının öylesine önemli bir günde öylesine tuhaf, garip ve sevimsiz bir dil kullanarak başlattığı oturum, yine kendisinin en az 21 oy farkıyla seçimlerin 3 Kasım 2002'de yapılmasına karar verildiğine dair açıklamasıyla herkese derin bir oh çektirdi. Türkiye, büyük bir badire atlatmıştır. Sayın Bülent Ecevit'in hakkını teslim etmek istiyoruz. Başbakan, önerge lehine el kaldırırken belki de sağlık sebebiyle acı çekiyordu. Ne var ki onun acısı bir değildi. Biliyordu ki bu el kaldırma aynı zamanda bir vedaydı. Ecevit, sanki "Allah'a ısmarladık" demekteydi. Herkesin gördüğünü yılların politikacısının görmemesi mümkün değil. Buna rağmen O, günlerdir kendisine yapılan aleyhte telkinlere hatta oylama saatindeki aşırı mültefit konuşmalara aldırmadan verdiği sözü tuttu, meclisin tatile girmesi ve dolayısıyla genel seçimin vaktinde yapılması lehinde oy kullandı. Halbuki DSP genel başkanı, seçimlerin nisan 2004'te yapılmasına taraftar olsa da şahsî kanaatinin aksine 3 Kasım için "evet" diyen 449'un içinde yer almıştı. İşte Ecevit, bunu inkâr etmedi. Binaenaleyh kendini inkâr etmedi. İmzasına sadakat gösterdi. Tarihi kararda hiç şüphesiz ki MHP, AK Parti ve DYP'yle liderlerinin de rolleri büyük. Lakin Ecevit'in durumu farklı. Partisi ortadan ikiye bölünmüş. İleri yaşta... Bütün anketler barajın altında kalacağını göstermekte. Yani... Bir daha TBMM çatısı altına gelmesi imkânsız gibi. Üstelik "ben zaten daha baştan bunu söylemiştim" tarzında bir mazerete de sığınabilirdi. Öyle yapmadı, aklıselimini kullandı. Türkiye'nin menfaatini kendinden ve partisinden önde tuttu. Şayet başbakan Ecevit, dünkü oylamada sayın Mesut Yılmaz gibi aleyhte oy kullansaydı arkadaşları da kendisini takip edecek ve ülke bir sele kapılıp gidecekti. Yanıbaşımızda ve muhtemelen bizim de içinde olduğumuz bir savaş ortamına çok belirsiz bir şekilde girebilirdik. Sayın Erdoğan, hak etmesine rağmen seçimlere sokulmadığı halde hissi davranmayarak büyük bir imtihan verdiği için teşekküre layıktır. Sayın Çiller, sayın Bahçeli, yalpalamadıkları için teşekküre layıktırlar. Ama sayın Ecevit yazdığımız sebepler itibariyle en fazla teşekküre layıktır. Ömer İzgi'ye gelince sun'i Türkçeyle başlattığı oturumu dirayetle yönetti ve meclisi çok hoş bir duayla tatil etti. Böylece sayın İzgi de eksilerini artılarla silebildiği için yine de teşekküre layık. Teşekkürler TBMM... Herkes, işine baksın. Herkes, işine dönsün. Herkes, Türkiye'nin yarınları için koşsun.