Türkiye Platformu'ndan AB'ye -2-

A -
A +

Avrupa Birliği ile münasebetlerimiz tarihine bakıldığında "onlar ortak biz pazar" korkusunu Türkiye'nin hem solunda hem muhafazakâr çevrelerinde yaşanmıştır. O kadar da değil. Bugün AB'ye çok yakın duran aynı muhafazakâr kitle sözcüleri, aynı AB'yi "Hıristiyan Kulübü" olarak idrak etmekteydiler. Endişe toplumun bütün kesimlerinde izale olmamıştır. Dün iktisat ve İslamiyet adına duyulan tedirginlik, bugün, milliyetler mevzuunda dile getiriliyor. Türk milletinin zamanla AB içinde asimile olacağından korkanlarımız var. Türkiye Platformu ise ayrı inançta. AB'ye girmek Türkiye'nin müktesep hakkıdır. Bu hak, tarihten, coğrafyadan, kültürel miras ve nüfus yapısından doğmakta. Türkler 1352'den beri Avrupa'dadır. Süleyman Demirel'in dediği gibi imparatorluğu bile Avrupa'dan gelerek kurmuşlardır. Bir başka ifadeyle Bizans'ı Avrupa'dan gelerek yıkmışlardır. İstanbul'dan önceki Payitaht'ın Edirne olduğu hatırlanmalı. Türkiye'nin "Trakya" denen bölgesi, Avrupa kıtasının en doğu ucudur. İstanbul dahi "Anadolu yakası", "Avrupa yakası" diye ikiye ayrılır. Şehrin ağırlığı Avrupa yakasında yer almaktadır. Romanya'da, Bulgaristan'da, Macaristan'da, Kosova'da, Bosna-Hersek'te, Yugoslavya'da, Arnavutluk'ta, Yunanistan'da tarihten beri devredip gelen sayısız Türk eseri, bugün dahi ayaktatdır. Bunların bir kısmı bugün dahi fonksiyonlarını ifa etmekteler. İsmi konmamış olsa bile Balkanlar bugün dahi Osmanlı Milletler Topluluğu'nun en canlı unsurlarındandır. Şimdi o eserler Avrupalı Türklerin bina ettikleriyle çoğalıp zenginleşiyor. Diğer bir gerçek. Avrupa'daki Türk nüfus, bazı Avrupa devletlerinden kalabalıktır. Nitekim son Alman genel seçimlerinde iktidarı Türklerin ağırlık koyduğu taraf kazanmıştır. Bunları batılı dostlarımız bilmiyor değil. Biliyorlar fakat herhalde dişini tırnağını sökerek ülkemizi aralarına almayı planlamaktalar. Onun için Türkiye Platformu bu hususlara dikkat çekiyor. İKV, Meral Gezgin Eriş'in üslubuyla AB'yi âdil olmaya çağırmakta... -Beklentimiz, AB'nin diğer aday ülkelerde sergilediği yapıcı tavrı Türkiye için de sürdürmesidir. Bunun aksi bir tutum, Türkiye'ye çifte standart uygulandığı izlenimi doğuracaktır. -Bazı AB yetkililerinin beyanlarından seçimler sonrasında oluşacak yeni hükümetin AB üyeliği yönündeki iradeyi sürdürüp sürdürmeyeceği endişesi gözlenmektedir. AB tam üyeliği belirli bir siyasi partinin politikası değildir. Halk çoğunluğunun benimsediği ve takipçisi olduğu bir hedeftir. Artık AB ve ona vücut veren ülkerin hiç bir mazereti kalmamıştır. Türkiye, milleti, hükümeti ve devletiyle olanca samimiyet ve kararlılığını kat'i bir iradeyle ortaya koymuştur. Öyle ki bu iradeyi daha uzakta olmasına rağmen ABD bile görebilmekte ve batılı başkentlere Türkiye ile müzakerelerin bir ân evvel başlatılması yönünde telkinlerde bulunmaktadır. Türkiye-AB birliği sadece bizim menfaatimize değildir. Türkiye'nin ne kadar kârı varsa Avrupa'nın da o kadar kârı olacaktır. O halde yarım asra yaklaşan bu meselenin yarın macera olarak anılmaması için gerekli adımlar atılmalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.