Adam elinde bir sürü çantayla mağazanın içinde zorlukla dolaşıyordu. Kasada ödemeyi yaptıktan sonra yeni pantolonu için bir de kemer almak gelmişti aklına. Kemerlerin bulunduğu bölüme doğru ilerlerken bir mankene giydirilmiş harika bir pantolon gördü. Morali bozuldu. Çünkü biraz önce aldığı pantolondan daha güzeldi ve çok daha ucuzdu.
Eğilip pantolonu incelemeye başladı. Bu sırada bir ses duydu.
- Birader, maaşı yine kıyafete yatırmışsın!
Arkasına dönüp bu garip sesin sahibini aradı. Kimsecikler yoktu.
- Buradayım, tam önünde.
Şaşkınlıkla mankene baktı. Ses mankenden geliyordu.
- Mesai mefhumu olmadan çalışıyoruz. İnsan arada bir laflayacağı insana ihtiyaç duyuyor. Ne aldın bu kadar?
Adam tekrar etrafına bakındı. Kimsenin olmadığından emin olunca fısıldayarak konuştu.
- Ne bileyim işte? Pantolon, gömlek, saat falan aldım.
- Bu "falan" nasıl bir şeyse 10 torbaya sığmamış. Maaşı bugün yatırdılar herhalde?
- Yok ya, karta yüklendik yine.
- Aferin sana! Harcadıkça mutlu oluyorsun değil mi? Birileri için bir ay çalışıyorsun. Sonra aldığın parayı gidip hiç ihtiyacın olmayan şeylere yatırıyorsun.
Cansız manken azarlar bir tonda konuşuyordu. Adamın canı sıkılır gibi oldu biraz. Cevap vermeden gidecekti ama sonra vazgeçti. Mankenin kafasının üzerinde sallanan "İNDİRİM" yazısını kenara doğru çekip konuşmaya devam etti.
- Aslında evet, acil ihtiyaç değil bunlar. Ama sezon indirimi var şu anda. Kaçırmak istemedim.
- İndirim var diye hayat kalitende niye tenzilat yapıyorsun? Kapalı alanda elinde torbalarla, poşetlerle koşturarak ömrünü tüketiyorsun.
- Evet, ama sonuçta tüketim kültürünün içinde yaşıyoruz. Yani harcamayacaksam niye para kazanayım ki?
- Bak kardeşim! Tüketim kültürü post-modern bir kültürdür. Macerayı seven, özgürlüğüne düşkün, herkesten farklı yaşadığını zanneden insanların dünyasıdır. Sen de öyle misin?
Adam kaçamak bir bakışla aynada kendisini süzdü. Atkısını hafifçe düzelterek konuşmaya devam etti.
- Aslında evet. Macerayı, uçlarda yaşamayı severim. Giyim tarzımı da ona göre oluştururum.
- Hadi ya! Nerede yaşıyorsun peki?
- Esenler'de.
- En son ne zaman bungee jumping yaptın?
- Nerede çıktı şimdi bungee jumping ya? Hayatta denemem bile!
- Ama konuşmaya biraz ara versem hemen gidip üzerimdeki pantolonu denersin, değil mi? Yandan cepli pantolon giyince maceracı mı oldu?
- Ya sen benimle niye uğraşıyorsun akşam akşam? Hem bir sürü adam var etrafta, niye bana sardın? Üzerindeki pantolon hoşuma gitti ve baktım. O kadar.
- Aslında bu çok sıradan bir pantolon... Ama tüketim kültüründe sıradan ürünlere bile gizemli bir hava verilir. Zorlama bir kurgu ve sloganla sunulan ürünün asıl işlevi veya hangi ihtiyacı yönelik olduğu perde arkasına gizlenir. Bu pantolonun sloganı ne biliyor musun?
Adam eğilip mankenin arkasındaki tasarımdaki sloganı okudu.
- "Hayatı Yakala" yazıyor.
- Ne alaka şimdi? Sonuçta ayağına bir don geçireceksin ama gören motor taktırıyorsun zanneder. Üzerime giydirdikleri ürünler hep aynı ama sloganlar sürekli değişir. Yani post-modern kültür aslında hiçbir yeniliğin olmadığı, ölü üslupların taklit edildiği bir dünyadır.
Adam tedirgin bir şekilde yine etrafına baktıktan sonra ağzını hafifçe kapatarak konuşmaya devam etti.
- Sen nasıl bir mankensin ya? Bırak da şu pantolonu bir deneyeyim. Sonra da kemer bakıp eve gideyim.
- Bu pantolonu alınca üstündeki pantolonu ne yapacaksın? O da çok güzel duruyor.
- Bilmem, belki atarım.
- Atarsın tabii. Çünkü popüler kültür aslında bir kullan-at kültürüdür. Hızlı tüketim ve kullanıp atma alışkanlığı sayesinde birilerinin gelirindeki artış ve süreklilik garanti altına alınmış olur.
- İyi de atarım, satarım, kullanırım. Mal benim değil mi? İstediğim şeyi yapmakta özgürüm. Bunlardan sana ne?
- Aslında doğru, bana ne! Ama sinirim bozuluyor işte. Harcadıkça özgürleştiğini zannediyorsun. Özgürlüğü bir ayakkabının, pantolonun, kazağın içine sığdırabilecek kıvama gelmişsin. Vücudunun farklı yerlerine kelepçelenmiş logolarla esaret altında olduğunu bilmeden özgürlük şarkıları mırıldanıyorsun.
- Hocam, sürekli felsefe yapıyorsun ama moda diye bir şey var. Modayı takip etmek iyi bir şey değil mi? Sonuçta kendi tarzını oluşturuyorsun.
- Güldürme beni ya! Bir anda bütün topluma düşük belli pantolon giydiren patronlar, bunu "tek olma" veya "farklı olma" sloganıyla sosluyor. Sen de yiyorsun. Düşük belli pantolonu giyerek sokağa fırlayan insan, kaldırımdan gelen geçen herkesin kendisi gibi giyindiğini görüyor ama düşünemiyor. "Benim nerem farklı?" diye sormak aklına hiç gelmiyor. Bu durumda kendi tarzını sen mi oluşturuyorsun, yoksa başkası mı?
- Doğru söylüyorsun aslında.
- Aferin. Ufaktan kafan çalışmaya başladı. Aslında seninle çok farkımız yok. Bu mağaza beni de giydiriyor, seni de. Tek farkımız ben sabit sergiliyorum, sen gezicisin. Her tarafından bizim markanın logoları sarkıyor, baksana!
Adam eğilip üzerine baktı.
- Her sezon değişen modanın peşinden koşan kitlenin özgürlük mitiyle beslenmesi insanın içini acıtacak kadar trajikomiktir aslında. Madde bağımlısı olmuşsun ve boş zaman bulur bulmaz kredi kartını alıp bir mağazaya koşuyorsun. Yaşadığın illüzyondan bir an kurtulsan, aslında en özgür ruhların pazardan giyinmesi gerektiğini anlarsın.
- Pazardan mı? Çok amele ya!
- Asıl amele sensin. Çünkü bir ay af edersin eşek gibi çalıştıktan sonra gelip bütün parayı ihtiyacın olmayan şeylere harcıyorsun. Bir de bunu yaparken özgürlükten, farklı olmaktan falan bahsediyorsun. Gerçekten özgürsen, yapacağın en güzel çılgınlık reklama milyonlarca dolar yatırım yaparak seni etkilemeye çalışan markalardan uzak durmaktır. Özgürlük, dönemsel moda buyruklarını takmayıp, kafana göre giyinmektir aslında. Boşuna nefesimi tüketmek istemem ama böyle giderse yakında sen sıfırı tüketirsin.
Son cümlenin ardından "Mağazamız beş dakika içinde kapanacaktır. Lütfen kasalara doğru ilerleyin" anonsu duyuldu. Mağaza çalışanlarından bir tanesi mankeni ertesi gün için giydirmek üzere sırtlayıp depoya götürdü.
Adam morali bozuk bir şekilde mağazadan çıktı.
Kemer falan alamadan arabasına binip hızlıca evine döndü...