Bir cadde düşünün...
Bir tarafında sinemalar, tiyatrolar, kitapçılar, kütüphaneler, okullar ve dershaneler dizili yan yana...
Diğer tarafında ise müstehcen film oynatan sinemalar, hırpani kılıklı yankesicilerin kol gezdiği dar ve karanlık sokaklar, uyuşturucu pazarlayan adamlar ve hapçılar var. Ağzına kadar dolu atari salonlarından dışarıya sigara dumanı ve silah sesleri taşıyor...
Loş ışıklı, tıka basa dolu kafelerden garip çığlıklar ve müzik sesleri duyuluyor.
İşte bu caddenin başında duruyorsunuz... Ve yanınızda çocuğunuz var.
Biricik çocuğunuz tek başına bu caddede dolaşmak, ödevi için bir kaynak bulmak, alışveriş yapmak, kitaplara bakmak, bir şeyler yemek içmek veya sinemaya gitmek istiyor.
Siz çocuğunuzun elini sıkı sıkı tutmuş caddeye bakmaya devam ediyorsunuz. Kitapçıların, okulların, dershanelerin olduğu tarafa bakınca içiniz rahatlıyor. Ama tam elinizi gevşetmek üzereyken gözünüz diğer tarafa kayıyor.
Korkuyorsunuz... Gözünüzü caddeden ayırmadan "Hayır, kesinlikle gidemezsin!" diyorsunuz.
Çocuğunuz büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Mahzunlaşıyor.
"Ama bütün okul arkadaşlarım orada!" diyor eliyle göstererek.
Bakıyorsunuz... Hakikaten herkes orada... Cem, Alper, Hüseyin, Büşra, Ayşe... Hatta çocuğunuzun öğretmenlerinden bir tanesi de orada... Bir kafenin önünde gülümseyerek çocuklarla sohbet ediyor.
Birkaçı dershanenin önünde ellerinde kitaplarla dikiliyorlar. Kütüphaneye girip çıkanlar, kitapçıda kitap seçenler, kafede oturup sohbet edenler, ödev hazırlayanlar... Çocuğunuzun orada dolaşmasında hiçbir sakınca yok gibi gözüküyor.
Caddenin diğer tarafı oldukça karanlık... Kumarhanelerin, müstehcen film oynatan sinemaların, batakhanelerin olduğu taraf yani... Kimlerin olup olmadığını görmek mümkün değil...
Zaten bakmak bile istemiyorsunuz o tarafa doğru.
İçinizden bir ses çocuğunuza güvenmeniz gerektiğini söylüyor. "Zaten caddenin diğer tarafına asla geçmez benim aslan çocuğum" diye kendi kendinizi telkin ediyorsunuz. Şimdiye kadar sizi hiç üzmedi, bundan sonra da üzmez muhtemelen. Ama yine de bir tarafınız tedirgin.
Avucunuz terliyor. Elinizi hafifçe gevşetseniz çocuğunuz koşarak gidecek arkadaşlarının yanına...
Tam çocuğunuzun elini bırakacakken birden mengene gibi sıkmaya başlıyorsunuz. Nabzınız hızlanıyor, sırtınızdan ter boşalıyor.
Çünkü gözünüz caddenin ışıltılı tarafındaki bir yere takılıyor. Caddenin güvenli tarafındaki ışıltılı kitapçının yanındaki küçük gazete bayisine... Gazete ve dergilerin arasına sıkıştırılmış onlarca müstehcen dergi satılıyor burada. Ve küçücük çocuklar sıraya girmiş bunlardan satın alıyorlar.
Sakinleşmeye çalışarak gözlerinizi kısıyor ve caddeye daha dikkatli bakmaya başlıyorsunuz. Kütüphanenin dış kapısının yanında iri yarı bir adam tezgâhın üzerinde CD filmler satıyor. Uzaktan tam seçemiyorsunuz ama CD'lerin üzerinde çıplak kadın resimleri var gibi. Burada da 14-15 yaşında çocuklar CD'leri inceliyorlar.
Dershanenin dış cephesinde boylu boyunca asılmış bir kumarhane reklamı gözünüze çarpıyor. Animasyon film gösterimi yapılan sinemanın gişesinin camına da cinsel ürünler satan bir şirketin el ilanları yapıştırılmış... İlanlardaki resimleri görünce mideniz kalkıyor...
Çocuğunuzun elini mengene gibi sıkmaya devam ederken sakinleşmeye çalışıyorsunuz. Ne yapacağınızı bilmez halde nabzınızı kontrol altında tutmaya çalışırken birden gözünüze bir şey takılıyor.
Korkunç bir görüntü!
Biraz önce gördüğünüz ve dışarıdan bakıldığında çok güvenli gözüken kafenin içinde yüzlerine çocuk maskeleri takmış koca koca adamlar fark ediyorsunuz. Çocuğunuzun arkadaşı Büşra gülerek bu maskeli adamlardan birisiyle konuşuyor.
Çocuğunuza izin verseniz ve caddenin sağ tarafından ayrılmamasını sıkı sıkıya tembihleseniz bile artık içiniz rahat değil. Çünkü bu caddede her şey iç içe geçmiş. Cadde boyunca uzanan ve labirenti andıran dar, karanlık sokaklarda ne olduğu da meçhul...
Çocuğunuz çoktan bunalıma girmiş gözüküyor. Arkadaşlarından biri size doğru yaklaşıp, "Hey, gelsene buraya" diye bağırıyor.
Çocuğunuz çaresiz bir şekilde ellerini iki yana açıp, gözleriyle sizi gösteriyor.
Okuldan verilen ödevi yapması için çocuğunuz bir şekilde o kitapçılara veya kütüphaneye gidip lazım olan kaynakları bulmak zorunda.
Bu durumda tek bir çözüm kalıyor geriye. Çocuğunuzun elinden tutup caddenin güvenli tarafında birlikte gezmek... Çocuğunuz el tutma yaşını geçmişse, en azından onun bir adım arkasından yürümek ve asla boş bırakmamak...
İnternet öyle bir dünya ki iyiyle kötü yan yana duruyor. Balla zehir aynı raflarda...
Sünger Bob seyrederken, sayfanın sağ tarafında beliren müstehcen reklamlar bu yolun ne kadar tehlikeli olduğunun en büyük göstergesi.
Sohbet odalarında 14 yaşındaki Ece olarak konuşan sanal kişinin 50 yaşında bir adam olma ihtimali var. Vitrinde ödev konuları, kaynak kitaplar sıra sıra dizilmiş. İçeride rezalet son perde...
Çocuğunuzun teknolojiyi kullanabiliyor olması, kullanması gerektiği anlamına gelmiyor.
Şimdiye kadar anne-babalık vazifenizi layıkıyla yaptınız. Onu tek başına dışarı göndermediniz, eve geç gelmesine müsaade etmediniz, tanımadığınız arkadaşlarıyla uzaklara gitmesine göz yummadınız.
Ama asıl ebeveynlik şimdi başlıyor.
Kendimden biliyorum. Z kuşağı çocuğuna e-beveyn olmak insanı bayağı bir zorluyor.
Not: Bu yazı "e-beveyn olmak" isimli kitabımızın giriş yazısıdır.