Dünya tarihi boyunca kötülük yeryüzünden hiç eksik olmadı. Sapkınlıklar, cinayetler, savaşlar hep vardı ama kötülüğün zihinlerde bu kadar aklandığı, şeytanın bu kadar şık giyinip nazik olduğu bir dönem yaşanmadı herhâlde...
Son yirmi yılı resmen narkoz yemiş gibi yaşadık. Neler oldu neler ama hiç fark edemedik.
Wattpad ile başlayalım. Bu platformda popüler olmuş kitaplara bakın. Çoğunda kötü çocuk ve ailesiyle arası bozulmuş mağdur kız var. Bu hikâyeler yüz milyonun üzerinde tıklandı ve milyonlarca çocuk tarafından okundu. Zihinleri iğfal eden satırlarda kötülüğe meyilli, şeytani karakterler parlatıldı. Efendi, dürüst ve kendi hâlinde çocuklar sahnenin dışına itilirken, her türlü pisliği yapan tekinsiz tipler spot ışıkların altında rol model olarak sunuldu. Uyuşturucu kullanımı, cinsel şiddet ve sapkınlık dolu hikâyeler çocukları zehirledi.
Sonra rap şarkıları yayıldı birden ortalığa. Notalardan yükselen uyuşturucu dumanı, nakarata yerleşen küfürler ve illegal yoldan para kazanma mesajı “sonradan güfte” satırlar arasında her yere yayıldı. Kaşarlı, kaltaklı ve buraya yazamayacağım daha birçok çirkin kelimeli senfonik anarşi, kadın düşmanlığını körükledi. Kadını arabanın ön koltuğundaki bir obje olarak gören çakırkeyif zihniyet, kadına şiddeti bilinçaltında legalleştirdi. Güçlü karakter ideali, karaktersiz gücün altında ezildi.
Utanma duygusunu etkisiz hâle getirmek için hazırlanan suikast planında, sosyal medya araçları suç aleti olarak kullanıldı. Şöhret duygusunu tetikleyen ego-sistem sayesinde, daha çok tanınmak, daha çok beğeni almak için “yapılmayanı yapmak” gerektiği zihinlere kazındı. Her türlü rezalete alkış tutan popüler kültür, anormali normalleştirdi. Evin perdeleri ardına kadar sıyrıldı, mahremiyet ve mahcubiyet ayıp sayıldı. Anadolu coğrafyasında bir erdem olarak görülen yüz kızarması, büyük bir zaaf olarak algılandı. Özel hayat teşhir ürünü olarak sunulunca, genel hayat kalitesinde yüzde yüze varan tenzilatlar yapıldı. Ve özel hayatın halka arzında hep masa kazanırken, oyuncular ne kaybettiğini anlayamadılar...
Bu arada kişisel gelişim ve reklam sektörü, senaryoda rol verilen kişileri rahatlatmak için terapi seansları düzenlediler. Sınırları aşmak, çerçevenin dışına çıkmak ve prangaları parçalamak özendirildi. Kurtlar “Sürüden ayrılın” pankartları taşıyarak gösteriler düzenledi. Çakallar özgürlük sloganları atarak şehre indi. Kibir, öz güven sosuna bandırılıp servis edildi. Tevazu, ezik sıfatıyla yerle bir edildi. Sonuçta öz güven zehirlenmesiyle herkese kin kusan bir gençlik peydahlandı...
Narsisizmle başlayan bu dalga nihilizm sahiline vurunca “anı yaşamak” moda oldu. Bu slogan gençleri geçmiş ve gelecekten kopararak tek bir anın içine hapsetti. Sonsuz bir hayatı içine sindiremeyenler, birkaç yıllık dünya hayatına bile katlanamayan zihinler ürettiler. “Anda kal” sloganı, yapılan eylemin gelecekte ne tür sonuçlar doğurabileceği düşüncesini öldürdü. Feraset hamasete yenildi. İtidal üzere yaşama fikri, “Just do it!” türünden sloganlarla yere serildi.
Özgürlük temalı kampanyalarda “Sen seçmedin!” sloganıyla bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesi için gençlere ek tercih dönemi sunuldu. “Aileni, cinsiyetini, milliyetini, dinini sen seçmedin” diyerek gençlerin zihinlerinde soru işaretleri oluşturuldu. “Özgür olun, hiçbir dayatmayı kabul etmeyin” diye bağıranlar, gençlere kendi doğrularını dayattılar ama fark eden olmadı. Anormali hoş görmekle başlayan bu hikâye, normali hor görmeye kadar geldi.
Sonuç olarak kitapla, müzikle, sanatla, filmle çocuklarımızı dört bir yandan kuşattılar. Bize de çocuklarla ilgilenmeyelim diye sosyal medyada memleketi kurtarma rolü biçtiler...
Çocuğumuzu iyi yetiştirmek için harcamamız gereken zamanı, sosyal medyada ona buna laf yetiştirmek için harcadık. Boşa harcanmış zamanların faturaları birikince de aile saadetine haciz geldi işte.
Ne bekliyorduk ki?
Allah razı olsun. Karanlığın nasıl da Aydınlığına tercih edildiğini en güzel ifadeler ile anlatmışsınız.
Yazınızı beğendim, elinize sağlık