Geçen haftalarda sosyal medyada bir paylaşım yaptım. “Bir karıncaya bakıp hiç şaşırmayanlar, takla atan robota hayran oluyor. Asıl şaşırılması ve hayran olunması gereken karıncadır” minvalinde bir yazıydı. Amacım aşinalık ve tefekkür arasındaki ilişkiye dikkat çekmekti.
Bu yazıdan sonra paylaşımın altında bir kavga başladı. Bir grup beni teknoloji düşmanlığıyla, karınca üzerinden duyar kasmakla ve dini kullanmakla suçladı. Hatta birisi “Seninle aynı havayı solumaktan utanıyorum” falan yazdı. O derece yani!
Başka bir grup da “Ne alaka? Allah’ın yarattıklarına niye hayret edelim? Biz zaten Onun büyüklüğüne inanmış insanlarız” şeklinde yorum yaptı.
Sosyal medyada polemiğe girmeyi sevmediğim için çoğuna cevap yazmadım. Ama içimde biriken cümleleri de bir şekilde boşaltmam lazımdı. Kısmet bugüneymiş...
Önce birinci grubu ele alalım: Ne zaman inançla ilgili çağrışım yapan bir paylaşım yapsam çok değişik bir grup peydahlanıyor. Bunlar öfkeli, tepeden ve alaycı bir dil kullanıyorlar. “Sen” diye hitap ediyorlar. “Hani beyin var ya, biraz kullanmak lazım” şeklinde sarkastik yorumlar yapıyorlar.
Benim için problem yok da bu öfkenin sebebi ne? İnançlı insanların kendi değerlerine hakaret edildiği zaman öfkelenmesini anlıyorum. Ama inançsız insanların dinmeyen öfkesi kafamda tam oturmuyor. Madem varoluşla ilgili en önemli meseleyi kafanızda çözdünüz, biraz rahatlamanız gerekmiyor mu? Bu gerginliğin sebebi ne?
Hâlbuki düşünce dünyasındaki fırtınaları dindiren kişi sükuna erer. Öfke, nefret ve aşağılamadan uzak durur. Ancak kendi düşüncesine dost olamayanlar, dışarıda düşman arar.
Bu durumda inançsızlık bünyenizde büyük bir öfkeye yol açıyorsa bence oturup biraz düşünmeniz lazım. Muhtemelen bilinçaltınızda bir şüphe var ve bu şüphe öfkeye dönüşüp bilincin üstünü rahatlatmaya çalışıyor. Bu da insanın hayatını altüst ediyor işte.
Ayrıca bir karıncaya hayran olunması gerektiğini söylememde ne gariplik var? İnsan inansa da inanmasa da şaşkınlık, hayret ve hayranlığın bir sıralaması yok mudur?
Bence Güneş sistemine hiç kafa yormayıp, ampulün keşfiyle ilgili büyük heyecan duyuyorsanız bunun iki açıklaması olabilir;
Ya aşinalıktan dolayı zihin tembelleşmiş ve hayranlık sıralaması değişmiştir. Ya da zihinsel kapasite ve düşünme gücü çok dar olduğu için sokak lambalarından kurtulup güneşe ulaşamıyordur.
Yani karıncaya, çiçeğe, böceğe şaşırmıyor, hayret etmiyor ve hayran olmuyorsanız ya varoluşla ilgili bütün meseleleri sular seller gibi yutmuş ve hayret makamından geçip gitmişsiniz demektir.
Ya da nefret makamında takılıp kalan düşünce dünyanız, yerdeki su birikintisine yansıyan gökyüzü kadardır.
Çünkü karınca öz, robot taklittir. Ve gölge oyununda gölge değil, sanatçı alkışlanır.
Gelelim ikinci gruba… Bunlar da “Allah’ın kudretini zaten biliyoruz ve o yüzden şaşırmaya, hayret etmeye gerek yok” dediler. Bu yorumlar da hayret kelimesinin manasıyla ilgili bir sıkıntı olduğunu gösteriyor.
Çünkü hayret, marifete muktedir olamadığını anlayıp şaşkına dönmektir. Uzaktan bakanlar için hayret etmeye gerek yok zaten ama yakınlık arttıkça hayret ve hayranlık da artmak zorunda. Demek ki meselenin özünde bir mesafe problemi var.
Neyse, çok uzattık. Karakter sınırını ve haddi aşmadan, yazıyı Hazreti Mevlâna’nın cümleleriyle bitirelim;
“Ey Hak yolcusu, sen aklı, zekâyı sat da hayranlığı al. Çünkü zeki olmak, bir konuda fikir yürütmekten ibarettir. Hâlbuki hayranlık, Hakk'ın sanatına, kudretine şaşırıp kalmaktır. Hazreti Nûh’un oğlu da fikir yürütmüştü. Akıl ve zekâ, sana kibir ve gurur verir. Abdâl ol da gönlün düzelsin.”
Salih Uyan'ın önceki yazıları...
Harikulâde... Fakirin düşündüğü fakat, yeteneğinin kâğıda dökmeye kifayet etmediği bir güzellikte anlatmışsınız. İlk yazınız da aynı güzellikteydi. Her iki yazınız da hakikaten harikulâde idi, teşekkürler.
Tebrik ediyorum hocam,elinize sağlık
çok nezih bir yazı olmuş ve mükemmel bir finalle bitmiş.
ALLAH sizden razı olsun nekadar güzel anlatmışsınız...bence anlamakta nasip meselesi
Meseleyi çok güzel anlatmışsınız. Teşekkür ederiz :)