Birkaç haftadır hep kötü haberler okuyoruz. Neşemiz kaçtı, içimiz şişti. Okudukça “Nasıl olur ya? İnsan nasıl bu kadar kötüleşebilir?” diye hayret ediyoruz. Bu sorunun muhtelif cevapları var elbette ama ben bir cevap üzerine yoğunlaştım bu ara. Cevaba geçmeden önce birlikte biraz düşünce egzersizi yapalım.
Şimdi bu kötü haberlerde ismi geçen birisini düşünün. (Birkaç hafta önce iki kızı canice katledip intihar eden kişi olabilir mesela.) Sonra bu ismi aşağıdaki cümlelerin gizli öznesine yerleştirin ve okuyun.
İçindeki sesi dinledi, sınırları aştı, çerçevenin dışına çıktı, prangaları parçaladı, sürüden ayrıldı ve kendi hayat senaryosunu yazdı. Kendisine dışarıdan dayatılan hiçbir kuralı benimsemedi. Rutinlerle arası hiç iyi değildi, hayatı hep uçlarda yaşadı. Kendi seçimlerini yaptı, kendi kararlarını verdi ve sadece kendi aklına güvendi.
Uydu mu? Bence uydu. Son dönemde kötü haberlerde başrolde olanların isimlerini tek tek deniyorum, cuk oturuyor hepsi. Hiçbir anlatım bozukluğu olmuyor.
Şimdi de aynı ismi alıp aşağıdaki cümlelere özne yapın.
Sınırları gözetti, çerçevenin dışına çıkmadı. Söz dinledi, toplumsal kurallara uydu. Aklına çok güvenmedi ve kararlarını danışarak aldı. Her işinde itidal üzere davrandı, haddini aşmadı, orta yoldan şaşmadı.
Uydu mu? Uymadı elbette. Özne-yüklem uyumsuzluğu bariz bir şekilde hissediliyor.
***
Yukarıda yazdığım iki paragrafta da kişisel gelişim için tavsiyeler var. Ama ikinci bölümde yazan kişisel gelişim haritası mutlu ve huzurlu bir coğrafya için hazırlanmış. İlk bölümdeki ise bu coğrafyanın iklimini bozmak için.
Mevcut durumdan memnunsak, ilk bölümdeki sloganları gençlere boca etmeye devam edelim. Ama memnun değilsek artık kendi müfredatımıza dönelim. Çocuklara sınırların ne kadar önemli olduğunu, çerçevenin içinde kalmanın kıymetini anlatalım.
Çünkü çocukların kimyasını bu özgürlük budalalığı bozdu. Başlarını nereye çevirseler, marjinal olmakla ilgili bir mesaj görüyorlar. Filmlerden, kitaplardan hep isyan çığlıkları geliyor. Kural tanımaz bir gençlik peydahlamak için de namluya hep süslü cümleler sürülüyor:
Kendi doğrularından taviz verme, kendi seçimlerini yap, kendinle barış, kendine güven, kendi kendi kendi…
Başlıklar hep güzel ama alt metinlerden resmen lağım akıyor! En büyük amaç herkesi kendi nefsiyle baş başa bırakmak.
Yani inanın hiçbir şey kendiliğinden olmuyor.
***
Bütün eğitim sistemlerinde müfredat hazırlanmadan önce bir çerçeve programı oluşturulur. Müfredatlar da bunun üzerine inşa edilir. Bu yüzden çerçeveyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar zaten. Bu yüzden parça tesirli sloganlarla kalıpları parçalamaya, sınırları yok etmeye çalışıyorlar. Çerçevesi olmayan müfredatın bir kazanımı olmayacağını iyi biliyorlar.
Orta yolun güvenli ve huzurlu ikliminde hareket kabiliyetleri olmadığı için, gençleri uçlara doğru itiyorlar. Uçlarda yaşamanın şehveti de her türlü sapkınlığa davetiye çıkarıyor.
Tabii düşünce yapısını bozmak için dile de müdahale etmek gerekiyor. Bunu da ustaca yaptılar. Sabır, tefekkür, tevekkül, teslimiyet gibi kavramları alaycı cümlelerin içinde harcadılar. Çünkü onlar da çok iyi biliyor ki tevekkül isyanı, tefekkür nisyanı, sabır hezeyanı önler. Teslimiyet olmadan gerçek hürriyet olmaz. Sağlam bir şahsiyet teşekkülü için tevekkül gerekir.
Ama bu kavramları öyle bir kirlettiler ki artık teslimiyet deyince aklımıza acziyet, tevekkül deyince tembellik, sabır deyince koyun, kader deyince oyun geliyor.
Sonra gençler niye bu hâlde, öyle mi?
Allah aşkına! Uyanmak için daha kaç kâbus görmemiz gerekiyor?
Manifesto niteliğinde bir yazı..Elinize sağlık Hocam..
Hukuk alanında düzenleme gerektiğini de göz ardı edemeyiz.Herif 26 veya başkası suç 19 suç kaydı cinayet işliyor.Haberlerde sıkça "katil suç makinesi çıktı.." cümlesini duyuyoruz.Bu durum kabul edilebilir mi? Ülkesini düşünenler suç oranlarındaki artıştan rahatsız olur. Hürmetler.
Üstadım, aynen katılıyorum...
okunması için yaymak adına paylaşacağım, teşekür ederim.