Kafes

A -
A +

Bu bayram sabahı yine çocukluğuma uyandım. Hemen evdekileri uyandırıp abdest almak için banyoya gittim. Banyoda aynaya bakarken, yüzümde bayram sabahına hiç yakışmayacak bir yorgunluk fark ettim. Diğer sabahlardan farklı bir yüz görmeye çalışsam da beceremedim.

 

Yüzümdeki ifadede bir donukluk, içimdeki bayram sevincinde garip bir burukluk vardı.

 

Nasıl anlatsam bu duyguyu bilemiyorum… Hani bazen mükellef bir sofraya çok aç olmadan oturur ve “Keşke öncesinde bir şeyler atıştırmasaydım” diye pişmanlık yaşarız… Veya lisede çok samimi olduğumuz bir arkadaşla yeniden buluşuruz ama muhabbet eskiden olduğu gibi akmaz…

 

İşte öyle bir tokluk, boşluk ve hayal kırıklığına benzer bir his vardı içimde.

 

Namazda hocayı dinlerken son yıllarda yaşadığım bu durumu düşündüm.

 

Niye böyleyim ben? Çocukluk albümlerimde neşeyle kıpırdanan bayram sevinci şimdi niçin böyle yorgun? Çocukların yüzündeki aydınlık gülümseme niçin benim yüzümde gölgeleniyor?

 

Ben bu sorularla boğuşurken kulağıma vaazdan bir cümle çalındı. Hoca şöyle diyordu; “Enes bin Malik hazretleri der ki: Günah işlemeden geçirdiği her gün müminin bayramıdır.”

 

Namaz için kamet getirilirken “Cevabımı aldım” diye geçirdim içimden. Çocukluğun günahsız günlerinde içimde yeşerttiğim bayram sevinci, günahlarla dolu yetişkin ruhuma sığmakta zorlanıyordu.

 

Aynada gördüğüm yüzdeki yorgunluğun ve içimdeki burukluğun sebebi de muhtemelen buydu.

 

     ***

 

Gerçekten de çocukluğumda bayram sevinci daldan dala uçan bir serçe gibiydi. Sonra büyüdüm, o kuş kafese girdi. Şimdi kafesin içindeki telin üzerinde, yemyeşil bir ağaç dalının özlemiyle yaşıyor.

 

Hâlâ neşeyle ötüyor ve kanat çırpıyor belki. Ama içten içe yağmur sonrası oluşan bir su birikintisinde yıkanmayı, özgürce daldan dala uçmayı özlüyor.

 

İşte bu özlem de yetişkinler tarafından “Ah nerede o eski bayramlar!” diye tercüme ediliyor.

 

Bayram günlerinde kendi çocukluğumun elinden tutmaya çalışmamın sebebi de bu galiba. Günahların ağırlığını kaldıramayacak kadar nahif olan bayram sevincini, günaha bulaşmamış çocukluk hatıralarımla buluşturup aradan çekiliyorum.

 

Belki de bayramın letafeti karşısında kendimden utanıyor ve çareyi çocukluğuma sığınmakta buluyorum.

 

Mutluluğun en saf hâlini kaybettiğim ve maddiyata bağımlı taşkın sevinçlere alıştığım için bocalıyorum. Spot ışıklardan kamaşan gözlerim, kandil ışığının mütevazı huzuruna alışmaya direniyor.

 

Bu yüzden hatırladıkça rahatlıyor, rahatladıkça daha çok hatırlamaya çalışıyorum. Koşar adım yetişkinliğimden kaçarken ve kırk sekiz yaşındaki ruhuma beş yaşındaki bir çocuğun sevincini sığdırmaya çalışırken de biraz yoruluyorum elbette.

 

Bu yorgunluk da yüzümdeki sevinci gölgeliyor, içimdeki mutluluğu mahzunlaştırıyor.

 

Yani insan büyüdükçe ve günahlar arttıkça, kalbi göğüs kafesine hapsoluyor. Çocukluğun ufkuna alışan bayram sevincinin de hâliyle içi daralıyor.

 

Rahatlamak ve sevinci serbest bırakmak için kafesin kapısını açmak lazım. Enes bin Malik hazretlerinin söylediği gibi günahsız geçirilen bir günle hayatı bayrama çevirdiğiniz zaman o kapı açılıyor.

 

Bunu beceremediğiniz zaman da en azından kafes hayatını biraz güzelleştirmek için çocukluğun günahsız günlerine sığınıyorsunuz. Yoksa insan piyasada yüzlerce çeşit şeker varken, horoz şekerini falan niye özlesin!

 

Sizi bilmiyorum ama bendeki durum bu galiba.

 

Bayramınız mübarek olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.