Ne bakıyon dayı?

A -
A +

Bayram tatilinde ilginç bir olay yaşadım.

 

Bir çay bahçesindeydik. Harika bir ortam vardı. Gölgesine oturduğumuz incir ağacının yaprakları neşeyle hışırdıyor, yosun kokusuna bulanmış tatlı bir esinti yorgunluğumu zerre zerre dağıtıyordu.

 

Çayımdan ilk yudumu aldığımda birden ortama bir müzik sesi doldu. Dönüp ne oluyor diye baktım. Çay bahçesinin önüne yanaşan bir arabadan geliyordu müzik sesi.

 

Arabanın camından dışarı dökülen gürültülü notaların arasında “Ne bakıyon dayı?” gibi bir cümle duydum. Galiba şarkının nakaratıydı.

 

Arabanın motoruyla birlikte çok şükür müzik de kapandı. İki kız iki erkek arabadan indiler ve yan masamıza oturdular.

 

Grup garsonla konuşurken ister istemez kulak misafiri oldum. Kızlardan birisi garsona şöyle dedi;

 

“Buraya üç yıl önce gelmiştik ve çok sevmiştik. Şimdi çok bozulmuş. Her yeri kara haşemalı böcekler sarmış.”

 

Garson hiç yorum yapmadan siparişleri getirmeye gitti. Gençler ülkenin ne hâle geldiğiyle ilgili konuşmaya devam ederken, merakıma yenik düşüp Google’a “Ne bakıyon dayı?” yazdım. Türkçe bir rap şarkısının sözleri döküldü sayfaya. Şarkı şöyle başlıyordu;

 

Cebimizde taşıyoruz parayı
Görüyorsun yanımda motor gibi manitayı

 

“Hayda!” deyip çayımdan bir yudum daha aldım ve aradaki küfürleri içimden 'bip'leyerek okumaya devam ettim.

 

Yoruldum koşmaktan
Ama sürtüklerin dilinde boş laflar
Birçoğunu tanıdım
Para için atabilir 10 takla
Aman ha parana dikkat et
Yemesin kaşarlar gelip

 

Hepsini yazamıyorum tabii şarkının. Hem yer kalmaz, hem içiniz kaldırmaz. Şunu bilin yeter; Şarkıda en çok geçen kelimeler; manita, motor, sürtük ve kaşar.

 

Sonra YouTube’a girip klibin kaç kere izlendiğine baktım. 12 milyon…

 

Ben izlenme sayısına bakarken şarkı telefonda çalmaya başladı. Gruptan bir tanesi melodiyi tanımış olacak ki dönüp bana doğru baktı.

 

“Ne bakıyon dayı?” diyecektim vazgeçtim.

 

Acayip bir çay daha içesim vardı ama keyfim kaçtı. Hesabı isteyip kalktım.

 

     ***

 

O günün akşamında internette Türkçe rap şarkılarının sözleri arasında dolaştım biraz. Birkaç istisna hariç, mahalle kültürüyle yeraltı dünyasını, tespihle dövmeyi bir araya getiren garip bir atmosfer vardı şarkılarda.

 

Uyuşturucu dumanının kol gezdiği satırlarda kadınlar ha bire hakarete uğruyor, parayı sonradan bulmuş tipler lüks arabaların içinde geçmiş fakir günlerine ağıtlar yakıyordu.

 

Eril bir ortamda gerilen notalar, arabanın ön koltuğunda manitalar, namluya sürülmüş küfürler ve senfonik bir anarşi… Şarkıların özeti buydu.

 

Yarım saat kadar bütün dünya görüşlerini felce uğratan şarlatan cümleler arasında dolaştım. En son sayfada “Sıkarım babanın burnunu penseyle” nakaratını görünce de araştırmamı sonlandırdım.

 

     ***

 

Feminist grupların şu anda yapması gereken tek bir şey var; Acil olarak merkezî bir yerde toplanıp son zamanlarda popüler olan Türk rap şarkıcılarını protesto etmek.

 

Niçin? Çünkü bu şarkılarda kadın nesneleşiyor, aşağılanıyor ve her türlü hakarete maruz kalıyor.

 

Nesneleştirme derken bilinçaltı mesajlardan falan bahsetmiyorum. Direkt yapıyorlar bunu. Yani para, araba, lüks markalar ve kadın, sonradan görme bir öznenin hovardalık eylemine nesne oluyor.

 

Şimdi dönelim çay bahçesine... Veya hiç dönmeyelim. Karakter sınırını da aşmayalım.

 

Çay çok güzeldi. Gerisini boş verin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.