Ne köpekmiş be!

A -
A +

Geçen sene Yıldız Teknik Üniversitesi kampüsünde ufak çaplı bir köpek saldırısına uğramış ve başımdan geçenleri yazmıştım. Önceleri kampüsteki köpeklerin varlığından mutlu olduğumu ama saldırıya uğrayınca işlerin değiştiğinden falan bahsettiğim esprili bir yazıydı.

 

Yazıyı yayınlayınca hayvanseverler tarafından bayağı bir hırpalandım. Sanki ben köpeklere saldırıp kovalamışım gibi bir hava oluştu. Sokak köpeklerinden özür dileyecek kıvama geldim neredeyse!..

 

Aynı yazıyı bu sene de yayınladım. Bir sene içinde nasıl bir değişim olmuşsa bu sefer diğer cepheden bir saldırı geldi. İlk başlarda köpeklerle ilgili hissettiğim olumlu duygulardan dolayı bayağı bir sinirlenen oldu. Öfkeli yorumlar alt alta dizildi.

 

Sokak köpekleriyle mücadele etmek için saldırıya uğramayı mı bekledin? Empati yoksunu! Sana saldırmasalar umurunda değil yani, öyle mi? Sana dokunmayan köpek bin yaşasın değil mi? Sizin gibiler yüzünden çoğalıyor bu hayvanlar... falan filan…

 

Şaşırdım kaldım ve şunu çok iyi anladım; Herhangi bir konuda karşıt görüşün güçlenmesini istiyorsanız, kendi davanızı çok fanatik bir şekilde savunacaksınız. Ne kadar sertleşirseniz, karşı taraf o kadar kalabalıklaşıyor.

 

Eğer güçlü kalmak istiyorsanız da efendi olacak, fanatizmin sınırlarında dolaşmayacak, ha bire insanlarla dalaşmayacaksınız. Net kural!

 

 

Yanlış yoruluyoruz

 

 

İbrahim Tenekeci bir sözünde, “İnsanlar tanıdım yanlış yorulmuş” diyordu. Gerçekten çok yanlış yoruluyoruz.

 

Sokak köpekleri meselesi önemsiz demiyorum ama bu yaşananlar tam bir çılgınlık. Ülkede neredeyse iç savaş çıkacak. Sokak köpekleri lehine veya aleyhine iki satır bir şey karaladığınızda hayatınız kararıyor resmen...

 

İnanın yolunda gitmeyen bir şeyler var. Çünkü hayvan sevgisi insanın kalbini yumuşatır. Hayvanları seven kişi insanları da sever ve nazik davranır. Ama ne hikmetse hayvan sevgimiz arttıkça insan sevgimiz azalıyor!..

 

Geçen birisi “Havlayan köpek ısırmaz” atasözünü ilk söyleyen atamıza saydırıyor, bunu nasıl tespit ettiğini falan sorguluyordu. İlk defa atasözüne öfkelenen birisini gördüm.

 

Böyle bir şey olabilir mi ya?

 

 

Daha yeter ama!

 

 

İnsan yaradılış itibarıyla varoluş veya hayatın anlamı gibi derin konularda düşünme eğilimindedir. Ama tüketim kültüründe bu çok istenen bir şey değil. Bu yüzden insanın derin konularda düşünmesini istemeyenler, kuşlara yem atar gibi her gün gündeme birkaç konu atıyor. Biz de afiyetle birbirimizi yiyoruz. Yani derin meselelerle meşgul olma ihtiyacı hisseden zihnimizi gündemin oynak başlıklarıyla teselli ediyoruz.

 

Sonuç olarak maneviyat eksikliği insanı fanatizme sürüklüyor. Manayı kaybeden insan da gündelik meselelerle oyalanıp duruyor.

 

Lütfen kimse alınıp gücenmesin ama önce aşı, sonra köpek meselesi bizi çok yordu. Daha yeter ama! Aşı karşıtı olabilirsiniz ama hayatınızı niçin aşının zararları konusunda araştırma yapmaya adıyorsunuz? Az daha okusanız doktor olacaksınız.

 

Tamam, sokak köpekleriyle ilgili bir tavrınız olsun ama her akşam birileriyle düzenli kavga etmeyin. Esprili bir yazı yazıyorum, yüzlerce insan sinir krizi geçiriyor. Hayırdır ya!

 

İçimizdeki mücadele ruhunu yanlış adreslerde tüketiyoruz. Herkes içimizdeki sevgiyi nasıl dağıtmamız gerektiğini anlatıyor. Ama içimizde biriken öfkeyi nereye harcadığımızı düşünen yok.

 

Hayatımızın sonunda bir öfke algoritması çıksa ve nelere sinirlendiğimizi gösteren bir grafik olsa inanın çok utanırız. Siyaset, futbol, aşı ve köpek. Bu mudur? Bizi kaygılandıran, öfkelendiren, düşündüren başka konular yok mu?

 

Yakında köpekler toplanıp “Sosyal medya insanlarını kısırlaştıralım. İyice çoğaldılar, sahipsizler ve sürekli birbirlerine saldırıyorlar” derlerse şaşırmam yani!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.