On numara sorular

A -
A +

Eski Millî Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’u Antalya'da katıldığım bir seminerde dinlemiştim. Ziya Hoca bu seminerde bazı sorular sormuş, ben de not almışım. Okulların açılmasına az bir zaman kala bu soruları tekrar gündeme getirmek istedim.

 

Eğitimciler olarak bu on sorunun cevabı üzerine düşünsek bize yeter!

 

İşte o sorular:

 

1- Hangi öğrencilerin başarılı, hangilerinin başarısız olacağıyla ilgili öngörülerinizin hep tutması size ne hissettiriyor?

 

2- Başarısız diye nitelediğiniz öğrenciler acaba sizin için ne hissediyorlardır?

 

3- “Öğrenemiyor” demek “Öğretemiyorum” demekten daha mı kolay?

 

4- Çocuklara kendilerini sadece öğrenci gibi mi hissettirdiniz? Yoksa bilim insanı, avukat, şovmen, ressam vs. gibi mi?

 

5- “Her gelen nesil bir öncekini aratıyor!” diyor musunuz?

 

6- İçinizden hiç "Keşke benim sınıfımda olmasaydı!" dediğiniz öğrenciler oldu mu?

 

7- "Liselere giriş sınavına bazı öğrenciler girmeseydi okul puanımız yükselirdi" dediğiniz oldu mu?

 

8- Türkiye'deki öğrenciler Kanada'da okusa daha mutlu ve başarılı olurlar mı sizce?

 

9- Veliler olmasa okulu ne güzel idare ederdik diye düşündünüz mü hiç?

 

10- Öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar dikkate alınıp çalışmalar planlanıyor. Peki, öğretmenler arasındaki bireysel farklılıklar üzerine neden çalışmalar yapılmıyor?

 

 

Okyanus ve bardak

 

 

Sosyal medyada yeni müfredatla ilgili tartışmalara bakarken aklıma eskiden yazdığım bir yazı geldi.

 

Yıllar önceydi. Çalıştığım okula Almanya'dan bir Türk öğrenci gelmişti. Bu öğrencinin sınıf öğretmeniyle konuşuyorduk.

 

Öğretmen dedi ki: "Hocam, ben Almanya'yı bir şey zannediyordum. Ama görüşlerim tamamen değişti."

 

"Hayırdır?" dedim. "Niye görüşleriniz değişti?"

 

"Hocam" dedi sınıf öğretmeni. "Almanya'da üç sene okumuş bir çocuk bizde 4. sınıfa başladı. Ama konu olarak bizden çok geride. Bizim ikinci sınıfta bitirdiğimiz matematik konularını onlar üçüncü sınıfta bile bitirememişler."

 

Muhabbet benim de hoşuma gitti. Milliyetçi duygularımız kabararak beş on dakika konuştuk. Alman eğitim sistemini yerden yere vurduk. Yüksek sesle İstiklal Marşını okuma kıvamına gelmeden de ayrıldık...

 

Şimdi düşünüyorum da madem müfredatta bizden daha geriden geliyorlar, Mercedes, Audi, BMW, Siemens ve daha birçok marka bu ülkeden nasıl çıkmış? Kimya, fizik, barış ve edebiyat dallarında toplamda 102 Nobel ödülünü nasıl almış bu adamlar?

 

Demek ki müfredatta ileri veya geri olmak, bir milletin ileri veya geri olmasına etki etmiyor.

 

Demek ki bardağı okyanusa daldırmakla, kovaya daldırmak arasında bir fark olmadığını anlamak için, gözümüzü okyanustan bardağa çevirmemiz gerekiyor.

 

 

O zaman oyun!

 

 

Yeni Zelanda’da okumayı beş yaşında öğrenmiş çocuklarla, yedi yaşında öğrenmiş olanlar üzerinde bir araştırma yapılmış.

 

On bir yaşına geldiklerinde, her iki grubun da okuma becerileri aynı düzeydeymiş. Ancak, okumayı yedi yaşında öğrenmiş olanların, okuduğunu anlama düzeyinin daha yüksek olduğu görülmüş.

 

Yani iki sene daha fazla oyun oynayan öğrencilerin bilişsel kavrama düzeyleri, yaşıtlarına göre daha iyi durumdaymış.

 

“Bizim çocuk ilkokula başladığında okuma yazmayı biliyordu!” diye övünen anne babalara ve konular yetişmeyecek diye beden eğitimi dersinde matematik işleyen öğretmenlere 'kaygılarımla' arz ederim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Vatandaş30 Ağustos 2024 04:51

Ziya Hoca, okulunda çalışan ögretmenlere yıllardır dogru dürüst maaş artışı yapmıyor, emek sömürüsü ne zaman bitecekte insan onuruna yakısır ucret alacaklar.?