Ayrı ayrı bayağı güzel duruyorlardı. Ama notları birleştirip tek bir yazı yazayım deyince olmadı. Bir türlü birleşmediler. Baktım yazının ana fikri sendeliyor, ben de zorlamadım. Sağını solunu biraz toparlayıp yaydım notları sayfaya.
Hoşgörü ve yara bandı
Modern dünyanın en ikiyüzlü kelimelerinden birisi hoşgörü olabilir. Farklılıkları hoş görmek, saygı göstermek falan cümle içinde güzel duruyor. Ama hoşgörü kelimesinde ilginç bir tepeden bakma ve büyüklenme var. (Zaten hoş görmekle hor görmek arasında da bir harf var.)Bakın dünya liderlerine... Hepsi barıştan, hoşgörüden bahsediyor. Dünyanın böğründe açtıkları derin yaraları, yara bandı hükmünde süslü kelimelerle kapatmaya çalışıyorlar ama olmuyor. Yürüyerek ülke değiştiren insanları sınır kapılarında ten rengine göre ayıranların ırkçılık karşıtı söylemleri, insanda sadece tiksinti oluşturuyor.Bu arada yara bandı ten rengi mesela. Ama kimin ten rengi olduğunu kimse düşünmüyor.
Sıra dayağı
Ortaokul ve lise yıllarından bir sahne hatırlıyorum. Öğretmen yılın ilk günü derse girer ve tanışma faslı başlar. Herkes ayağa kalkıp adını, soyadını ve ardından garip bir şekilde babasının ne iş yaptığını söyler.Sebep ne peki? Bir işimiz olursa kolayca halledelim diye... Hâlbuki öğretmen kendi işlerinden önce şunu düşünmeli; “Bu sınıfta babası olmayan var mıdır? Babası çalışmayan veya babasının mesleğini söylemek istemeyen olabilir mi?”
Sınıftaki çocuğu döversen adı şiddet olur. Peki, bütün çocukları sırayla ayağa kaldırıp “Baban ne iş yapıyor?” diye sorarsan ne olur? Şiddeti meşrulaştırmış olursun.
Okul günlerinden bu tür hatıraları düşününce sıra dayağı daha masum geliyor bana. En azından kolektif bir şekilde dayak yiyorsun. Teneffüste de unutup gidiyorsun. Ama bazen bir cümle öyle bir çarpıyor ki insanın suratına, ömür boyu acısını içinde taşıyorsun.
Küfür kıyamet
Şiddeti meşrulaştırmak deyince bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim. Birileri bu ülkede küfrü de meşrulaştırdı. Sokak kavgalarında adi ve bayağı bir hayat yaşayan küfürler, spot ışıklar altındaki sahnelerde sınıf atladılar resmen. Yeraltı dünyasının illegal ortamından çıkıp, şık kıyafetleriyle okullara ve evlere girdiler.
Liseli öğrencilere bakın! Çoğu küfrü cümlelerin sonunda takı gibi kullanıyorlar. Kızı da erkeği de… Çünkü küfretmek zihinlerinde normalleşmiş durumda.
İnsan çocukları da suçlayamıyor. Sonuçta Türkiye’nin en saygın insanları olarak görülen adamlar sahnede ağız dolusu küfrediyor ve seyreden saygın insanlar da ağız dolusu kahkaha atıyorlar. Bunda ne kötülük olabilir ki diye düşünüyor çocuklar! Günümüzün en tehlikeli şeyi de bu zaten. Kötülüğün zihinlerde aklanması…
Komedyenleri kanaat önderi gibi görürsek olacağı buydu. Gerçi kanaat önderleri de komedyenlik yapıyor bu aralar. Galiba roller birbirine karışınca, dil de zihniyet de kirleniyor.
Zihniyet
Sürekli olarak insanların inançlarına ne kadar saygılı olduğunu tekrarlayan birisi şöyle bir cümle kurdu geçenlerde; “Adam din kültürü öğretmeni ama kendisini bayağı geliştirmiş.
”Gerçek düşünceni saklayıp, aksi yönde bin cümle kurarsın. Ama bazen kullandığın tek bir bağlaç, zihniyetini böyle açık eder işte!
Şimdi bir şey daha geldi aklıma. Birisi yanımda başka birisine memleketini sormuştu. Adam söyleyince de “Olsun olsun” demişti teselli eder gibi. Memleketi hatırlamıyorum ama yurdum insanının bu ilginç tepkisini hiç unutmadım.
Değer miydi?
Değerler eğitimi dersi için bir okulda ödül kartları tasarlamışlar. Yalan söylemeyen 10 puan, cömertlik yapan 20 puan vs. Öğretmen, 100 puanlık kart biriktirene performans notunu 100 vereceğini söylemiş. Bir süre sonra çocuklar birbirinin çantasından kartları çalmaya başlamışlar.
Performansa dayalı değerler eğitimi işte bu!
İntihar
Emile Durkheim’a göre üç çeşit intihar vardır;1. Toplumdan aşırı derecede kopma2. Toplumla aşırı uyum sağlama3. Cinnet hâliİkinci maddenin çok önemli ve gözden kaçan bir husus olduğunu kaygılarımla arz ederim.
malesef durum bu ,ne kadar iman ,o kadar samimiyet