Geçen hafta Kütahya’daydım. Kar yağınca neşelendik. Çektiğim fotoğraflardan bir tanesini sosyal medyada paylaştım. Arka fonda ağaçları beyaza boyayan kar, önde buz tutmuş bir göl vardı. Fotoğrafın altına da şunları yazdım;
Duyguları mevsimlere ayırsalar
Ertesi gün uyandığımda acı haberi öğrendim. Beyaz sevincin yerine simsiyah bir acı yerleşti. Paylaştığım fotoğraftan, altına yazdıklarımdan, sevincimden ve sıcak yatağımdan utandım.
Yerin altıyla üstü arasındaki mesafe ne kadar kısaymış meğer. İnsan ne kadar aciz, mutluluk ne kadar uçucu, hayat ne kadar boşmuş…
Sarsılarak anladım.
***
Deprem, binanın da insanın da çürüğünü ortaya çıkardı yine. Malzemeden çalarak yetiştirilen nesillerin ne kadar çirkinleşebileceğini öğretti bize. Dünyanın en büyük tehlikesinin, vicdanı olmayan insanlar olduğunu gösterdi.
Bir yanda hayatını kaybetmiş kızının yıkıntılar arasından sarkan elini tutan baba otururken, diğer yanda birileri market yağmalamaya girişti. Bazıları da ölüm acısını sandık kaygısına meze yaptı yine.
Yazıklar olsun!
Enkazda altın arayan, market yağmalayan çapulcuyla, ölüm acısını siyasete alet eden arasında bir fark yok bence. İzin verin de önce adamakıllı bir üzülelim. Enkazın altında hâlâ nefes alıp verenler varken siyaset yapmak istismarın daniskasıdır. Yıkıntılar arasında hamasi mavra ve cansız bedenler arasında siyasi manevra yapmaya çalışmak, çirkinliğin son noktasıdır.
Şunu tekrar çok iyi anladık ki bu kadar kaybımız varken, kelime başına kaç oy kazanacağını hesaplayarak konuşanlarla biz hiçbir yere varamayız. Biz bu zihniyetle savaşa girsek, inanın arkamızı kollamaktan önümüzdeki düşmana kurşun bile sıkamayız.
Toplum olarak hesap ödememiz gereken bir anda, birileri fatura kesme derdine düştü. Yazıktır, günahtır! Daha ölen insanların sayısı netleşmeden bu neyin muhasebesi! Yakınının ölüm haberini alınca doktora saldıranlardan bir farkınız var mı?
Gerçekten bu milleti düşünen, vicdanlı bir insan yıkıntıların üzerinde siyaset yapmaz. Fatiha okunması gereken yerde lanet okunmaz.
Siz hiç ölü ve yaralıların olduğu bir kazada kavga eden şoför gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü sen haksızsın, ben haklıyım kavgası ufak kazalarda olur. Millet can derdine düşmüşken haklı haksız aranmaz. Önce cenazeler kaldırılır, yaralar sarılır. Sonra sorumlulara hesap sorulur.
Bizim kültürümüzde cenaze yanında bırakın kavga etmeyi, yüksek sesle bile konuşulmaz. Aklıselim olmak bunu gerektirir.
***
Deprem bölgesinde canını dişine takmış çalışan on binlerce insan var. Asker, jandarma, itfaiye, arama kurtarma ekipleri, gönüllüler bir can kurtarmak için oradalar.
Siz de görmüşsünüzdür. Elleri kan içinde kalmış insanlar enkazdan bir kişiyi daha kurtarmak için mücadele ediyorlar. Soğuğa, yağışa ve yorgunluğa aldırmadan insanüstü bir gayretle çalışıyorlar ve hayattaki en büyük yorgunluğun umutsuzluk olduğunu öğretiyorlar bize.
Ayrıca deprem bölgesindeki insanlara Türkiye’nin dört bir yanından yardım yağıyor. Milyonlarca insan gözyaşlarıyla dua ediyor. Enkazdan kurtarılan her canla birlikte bütün ülke derin bir nefes alıyor. Enkaz altında kalanları düşündükçe milyonlar aynı anda üşüyor.
Ama şunu da söyleyeyim! Bu millet birçok şeyi affediyor belki ama afet zamanında hırsızlık ve yağma yapanları, yaşanan acıyı çakırkeyif zihniyetine meze yaparak nara atanları affetmiyor.
Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum.