Şimdi hayal edin. Yeni bir şirket kuruldu ve siz de o şirkette işe girdiniz. İlk gün kalabalık bir grupla birlikte toplantı yapıyorsunuz. Herkes ilk günün heyecanıyla oturuyor. Patron da çalışma şartlarını açıklıyor;
“Arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim. Bizde mesai mefhumu veya ofiste çalışma mecburiyeti yok. İstediğiniz yerden çalışabilir, istediğiniz saatte gidip gelebilirsiniz.”
Kalabalıkta hafif bir kıpırdanma oluyor. Bir adam yanındaki kişinin kulağına, “İşte bu ya!” diye fısıldıyor. “Esnek çalışmaya bayılırım!”
“Yapacağınız iş de çok basit. İnsanların ilgisini çekecek şeyler düşünecek ve sürekli üreteceksiniz. Herhangi bir sınırlama yok. Göbek atın, hava atın, çamur atın, iftira atın. Çok fark etmez. Sonra bu ürettiğiniz içerikleri birbirinize atacaksınız. Olayımız bu. Var mı sorusu olan?”
“Belli bir kıyafet mecburiyeti var mı acaba?”
“Yok, kafanıza göre. Hatta hiç giymeseniz de olur. Orada da çok esneğiz.”
Herkes şaşkın bir şekilde birbirine bakıyor. Bu sırada birisi cesaret edip elini havaya kaldırıyor;
“Buyurun hanımefendi?”
“Ödeme konusunda bilgi verecek misiniz?”
“Ha, ödeme yok.”
“Nasıl yani?”
“Şöyle, herkes birbirini beğenecek, alkışlayacak. Eğer beğenmezseniz küfredip, yuhalayabilirsiniz de.”
Toplantı odasına bir sessizlik çöküyor. Sonra bir adam ayağa kalkıp hafif sinirli bir şekilde konuşuyor.
“İyi de biz salak mıyız? Niye çalışıp üretiyoruz karşılığında bir şey yoksa?”
“Estağfirullah beyefendi. İlk başlarda böyle hissetmeniz normal. Ama emin olun kısa zamanda bu his geçecek.”
“İyi de ben gerçekten anlayamadım. Çalışıyoruz, birbirimizi tebrik edip alkışlıyoruz, arada bir kavga ediyoruz. Sizin olayınız ne peki?”
“Biz bir sürü masraf yapıp işi kurduk işte, daha ne yapalım? İçeriği de bir zahmet siz üretin artık. Paradan daha önemli şeyler yok mu hayatta! Lütfen yani!”
Çalışanlar tedirgin bir şekilde birbirine bakarken birisi elini kaldırıp “Neymiş paradan daha önemli olan o şeyler?” diye soruyor.
“Beğenilmek, ilgi görmek, takdir edilmek, gündemde olmak… Daha sayayım mı?”
Bu sırada birisi “Peki, kimse beğenmezse yaptığımız işleri, o zaman ne olacak?” diye soruyor. Bu sorudan sonra patronun yüzüne hafif bir gülümseme geliyor.
“O zaman uygun bir ücret karşılığında daha çok beğenilmenizi sağlayabiliriz.”
“Hayda! Hem çalışacağız hem de üstüne para vereceğiz, öyle mi?”
“Evet, egosistem, öhö pardon, ekosistem böyle çalışıyor. Ama dediğim gibi, para vermek zorunda değilsiniz. Hatta para bile kazanabilirsiniz bu işten ama o işin bizimle bir alakası yok.”
“O nasıl olacak?”
“Alkışlar veya küfürler çoğalırsa size ödeme yapmak isteyen birileri olabilir. Ama bir garanti veremem. Biz aracılık yapıyoruz sadece.”
Toplantıya katılan çalışanlar para kazanma ümidini duyunca biraz rahatlıyor. Arka sıralardan birisi ayağa kalkıp son bir soru daha soruyor.
“Biz bu çalışmaları yaparken birilerini kullanabilir miyiz? Eşimizi, çocuklarımızı falan?”
“Kesinlikle evet. Hatta aileyle de sınırlı değil. Öğrencilerinizi, sokakta hiç tanımadığınız insanları bile kullanabilirsiniz. Yeter ki ilgi çeksin ve sizi ön plana çıkarsın. Esneyin esneyebildiğiniz kadar. Ve bitip tükenene kadar üretmeye devam edin. Ama şimdi benim toplantıyı bitirmem lazım. Çünkü birazdan üst yönetimle “Algıda Geçicilik İlkesi Işığında Oyalama Tekniklerinin Optimizasyonu” konulu bir toplantımız var. Haydi, siz de çalışmaya başlayın. Çünkü vakit çok kıymetli.”
Patron çıkıyor, mesai başlıyor.
Hepimize hayırlı işler.