"Büyüyünce ne olacaksın?"
15 Nisan 2010 01:00
"O gün ve sonraki zamanlarda babama açamadığım, bu mesleği ve bunu seçmemin sebebini şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu seçimimle ilgili bir akrabamızın içler acısı hatırası için sizleri yıllar öncesine götürmek istiyorum..."
Geçtiğimiz yıllarda bir gün babam şöyle sevgiyle bakarak bana şunu sormuştu: -Ee oğlum, söyle bakalım büyüyünce ne olacaksın?"
Bu basit bir soruydu aslında. Ve her çocuğa sorulan cinstendi. Böylesi bir soruya verilen klasik cevaplar vardı:
"Doktor", "Pilot" , "Mühendis" vb. Ben de hangi mesleği seçeceğimi babama söyledim. Ama hüzünle... Aslında soru gayet normaldi. Buna verilmesi gereken cevap heyecanlı olması gerekirken, ben hüzünle cevap vermiştim. Bu, babamın dikkatinden kaçmamıştı. Sordu:
-Demek öyle... Peki, neden o meslek?
Nemlenen gözlerimi ondan kaçırarak:
-Hiç baba, hem güzel meslek, hem de iyi para kazanılan bir iş, deyiverdim.
Aslında ne işin güzelliği, ne de para umurumdaydı. Umurumda olan, parayı önemseyenlerin, bu uğurda, nice canları yakmasıydı.
O gün ve sonraki zamanlarda babama açamadığım bu mesleği ve bunu seçmemin sebebini şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu seçimimle ilgili bir akrabamızın içler acısı hatırası için sizleri yıllar öncesine götürmek istiyorum.
Bir akrabamın evinde akşam yemeğinden sonraydı. Akrabam hanımını ve bir çocuğunu yeğeninin düğünü için memlekete göndermişti. Dört kızı ve dört kızdan sonra dünyaya gelen bir erkek çocuğu vardı. Erkek kardeş annesinden ayrılamayacak kadar küçük olduğu için o annesiyle birlikte gidecekti...
Veda zamanı gelmişti... Annesi küçük kızlarını teker teker öpüp kokladı... Onlar da çocukça duygularla annesine sarılıp vedalaştılar... Gidenler sevinçli, gönderenler mutluydu... O gün gül yanaklara kondurulan öpücükler birer veda öpücüğü müydü? Bu ayrılış bir daha geri gelmemenin ya da gelip de görememenin ayrılığı için miydi?
Kim bilirdi veda ederken bir daha geri gelemeyeceğini veya gelip de göremeyeceğini? Allah'ım sen kimseye ayrılık verme...
Baba yolcularını uğurlamış ve dört çocuğunu alarak hanesine dönmüştü... O hane ki, sıcak yuvaydı. İşte gözünden sakındığı ciğerpareleri Allah'tan sonra kendisine emanetti...
Akşam yemeği yenip çaylar içildikten sonra, uyku vakti herkes kendi yataklarına çekiliyor. Babanın yatağının hemen ayak ucunda büyük bir gardırop ve bu gardırobun üzerinde ise evlerinden hiç eksik olmayan misafirleri için yorgan döşek diziliydi.
Herkes uykuya dalmış, her biri kim bilir hangi hayaller ile uyumuştu. Yine kim bilir hangi rüyaları görüyorlardı.
Gece yarısı büyük bir uğultu ve sarsıntı ile birlikte, neler olduğunu anlamaya çalışan babaları, bir anda gardırobun üzerinde katlı yatakların üstüne geldiğini görüyor. Bundan sonrasını kendisinin ağzından dinleyelim:
"Canımdan çok sevdiğim kızlarımdı onlar benim... Kısa bir süreliğine memlekete gitmişti anneleri... Ama onlara annelerinin yokluğunu hissettirmemek için her biri ile tek tek ilgilenmiştim. Hepsini tek tek öpüp koklamış, saçlarını okşamış tatlı sohbetler ederek teker teker uykuya dalmalarını sağlamıştım.
Hepsinin tek tek uyuduğunu kontrol ettikten sonra yatağıma çekilmiştim. Ah farkında değilim... Ben de çok geçmeden uykuya dalmıştım. Gece yarısı... Tarifini edemediğim bir uğultu ve ardından büyük bir sarsıntı ile dehşet içerisinde gözlerimi açtım. Ne olduğunu anlamadan gardırobun üzerindeki yatakların üstüme doğru geldiğini gördüm.
Hepsi bu... Hatırladığım tek şey bu... Bundan sonra neler olduğunu hiç hatırlamıyorum... Çok sonra öğrendim ki deprem olmuş... Ama çocuklarım neredeydi? Kızlarım? Onlar ne olmuştu? Niye kimse cevap vermiyordu? Niye yaşlı gözlerini gözlerimden kaçırıyordu herkes? (Devamı yarın)
> M. Hasan Arvas-İstanbul
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00