Hemen o delikanlıya dönüyorum... Yaş olarak sağır ve dilsiz gençten biraz daha büyük... Kendisine niçin oraya geldiğimi anlatmam lazım... Diyorum ki: -Türkiye Gazetesi'nden geliyorum. Abone çalışması için buraya uğramıştım. Bu arkadaş sağır ve dilsiz olduğu için ona yazarak bilgi vermeye çalıştım... Ama bakıyorum onda da bir tuhaflık var... Çünkü o da tepki vermiyor... Göz göze geldiğimde o da elini ağzına götürüyor ve "Eiğgh" diyor. Anlamı şu: "Ben sağır ve dilsizim!.." İkinci bir şok... Allah'ım yoksa bir rüya mı bu? Yoksa birileri benimle dalga mı geçiyor? İnsanlar konuşmayı unuttu da benim mi haberim yok? Ya da bir anda üst üste sağır ve dilsiz iki insana nasıl denk gelebilirim? Hemen kağıda kaleme sarıldım. Yazışarak da olsa abone olmaya ikna ettiğim önceki gence soracağım. Baktım ki o açıklayıcı bir notu çoktan yazmış, bana uzatıyor: -O benim abim. O da sağır ve dilsiz... -Abin mi? Hay Allah... Şaşkınlığım bir iken bin oluyor... Yumruk yemiş boksör gibiyim... Kardeş olan yazmaya devam ediyor: -Ben şimdi abime anlatırım. Ben yorgunluğumu da unutmuş bir şaşkınlıkla ikisinin yaptığı konuşmayı dinliyorum... El kol işaretiyle nasıl da güzel anlaşıyorlar... Benim neredeyse bir saate yakın yazmaya çalıştığım o bilgileri, kardeşi ağabeyine birkaç cümle ile anlatıveriyor... Heyecanla sonucu bekliyorum. Nihayet ağabey olan sağır ve dilsiz genç de başıyla onaylıyor: -Tamam gazete gelsin. Allah'ım bu yazışma ve şaşırma sonrası abone oldular ya her şeye değdi... Artık onların adresini yazarak verdikleri kot dükkanına gazete gitmeye başlayacaktı... Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Yolum her o yana düştüğünde o gençler ve yaptığım o abone çalışma şekli aklıma geliyordu... Dedim ki bir gün kendi kendime: "Ya niye böyle uzaktan hatırlıyorum ki onları. O iki genç ne kadar da samimiydi oysa. Bir gidip hallerini hatırlarını sorayım... Aboneliği devam ediyor mu etmiyor mu bir öğreneyim." Etraf biraz değişmiş olsa da dükkan aynı yerinde duruyordu. Ama kapıda ne o genç, ne de gencin ağabeyi vardı. Acaba dükkan el mi değiştirmişti? Ayaktaki beyefendiye yaklaşıp kibarca selam verdim: -İyi günler beyamca. Ben Türkiye Gazetesi'nden geliyorum. Burada iki kardeş vardı. Onları ziyarete gelmiştim... Ne olduysa adam birdenbire celalleniverdi: -Demek o sendin. Sen mi abone yaptın onları? Eyvah, baltayı taşa mı vurmuştuk ne? Adam açmış ağzını sayıyordu: -Sizin gazeteyi okuyalı bunlara bir hâl oldu. Her hareketime karışır oldular. "Baba öyle yapma, baba böyle yap." Bu yaştan sonra bana hayat dersi verir oldular. Sen sebep oldun bunlara sen... Ben bu hazırlıksız çıkışmaya ne diyeceğimi bilemezken, babasının sesine içerideki kardeşlerden biri yetişmişti. Beni görünce gözleri ışıdı... Gözleriyle öyle bir "hoş geldin" diyordu ki, duygulanmamak elde değildi... Ben unutsam da o unutmamıştı... Hemen kâğıda kaleme sarıldı ve şunları yazdı: "O bizim babamız... Siz onun sitemine bakmayın. Gazetemizden çok memnunuz. Dini sayfadan çok şey öğrendik. Zaten, öğrendiklerimize göre yapması ve yapmaması gerekenleri babama bildirdiğimiz için o böyle sitem ediyor. Hiç fark ettirmiyor ama kendi de okuyor. Allah bu gazeteyi çıkaranlardan, emeği geçenlerden razı olsun..." Nereden nereye... Bir dönem engelli vatandaşlarımıza ulaştırmak için ne uğraş veriyorduk, şimdi gazetemiz "Engelsiz Sayfa"sı olan tek gazete... Engelli vatandaşlarımızın duygularına da tercüman oluyor... Veli Solak-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00