O sabah bizimkinin suratı bir karıştı. Aklından geçenleri okuyamadım. Ama fazla meraklandırmadı. Konuya doğrudan girdi: -Ortak ben ayrılıyorum. Şaşırmadım desem yalan olurdu... Çünkü aramızda hiçbir problem yoktu. İyi de para kazanıyorduk. Yaptığımız iş eşofman imalatı idi... O dikiyor ben pazarlıyordum. Nasıl ortak olmuştuk peki? Bakın anlatayım. Çok saydığım hâli vakti yerinde bir ağabey demişti ki: -Bul bir iş, sermayesini ben vereyim, yapalım... Ağzından çıkan söz senet olan biriydi... Eşofmana ihtiyaç olduğunu önceki görevimden biliyordum. Gittik birlikte... Ne lazımsa hepsini dediği gibi tedarik etmişti... Kâr % 50 olacak... Adam hayır sahibi... Bence dürüstlüğümü ödüllendiriyor. Tabii bir dikiş ustasına ihtiyaç var... Etrafıma sordum soruşturdum, işte bu terziyi tavsiye ettiler... Dedim ki ona: -Eğer bizimle çalışırsan, hem maaşını tıkır tıkır alırsın. Hem de bana verilen kârdan sana % 20 hisse... İşten yeni ayrılmış imiş. Nasıl sevindi... Patrona anlattım: -Madem öyle, % 10 da benim hissemden ver, bir şeye değsin, dedi. Şu işe bakın... Bizim terzi hem maaşlı hem % 30 hisse sahibi olacaktı. Besmele çekip başladık... Piyasa hazır... İş var... Terzi iyi çalışıyor... Ben iyi pazarlıyorum... Bir sene içinde çevremizde kendi çapımızda isim yapmaya başladık... "Borç yok dert yok" olunca iş tutturmak kolay oluyor... Bir de dürüstlük çok önemli... Bizim terzi kazancıyla borçlarını ödedi... Kendine bir ev aldı... Yazlık aldı... Derken bayağı rahatladı... Eh ben de hâliyle rahatladım... Ne güzel bir işimiz olmuştu... Patronun zaten paraya ihtiyacı yok... Ona kâr payını veriyoruz... Hepimiz memnunuz... İyi de şimdi sabah sabah bu ayrılma işi nereden çıkmıştı? Ama Allah biliyor "Neden ayrılıyorsun ortak?" diye de sormadım... Sadece dedim ki: -Peki planın nedir? Yani hissenin değerini mi isteyeceksin? Benim hisseme talip olup dükkânı mı isteyeceksin? Öyle ya... Ortaklıkta ayrılmak gerektiğinde hisse ya alınarak ya da devredilerek ayrılma gerçekleşir... E tabii bizim hisselerin değerini verecek gücü yoktu... Haliyle kendi hissesinin değerini isteyecekti... Dedim ki: -Ne hesap ediyorsun? -Şu kadar? -Sorayım patrona, sonucu bildireyim... Patron da hiç itiraz etmedi. Hiç ikiletmedi de... Bir kalemde, bir günlük çek olarak yazdı verdi... Bizimki aldı parayı gitti... Meğer garibim bu iş tuttu ya, artık tek başına yürütmek istiyormuş... Kim bilir belki de, "Ben dikiyorum o üzerimden para kazanıyor" diye mi düşündü? İnsanoğlu böyle acayiptir... Nankör demiyorum ama tamahkârlık bazen insanın basiretini nasıl bağlıyor onu anlatmak istiyorum. Bu işe nasıl başladığını... Ne hâlden ne hâle geldiğini düşünmüyor da bundan sonraki kazançta "ben dikiyorum onlar para kazanıyor" diye kapris yapıyor... Enteresan değil mi? Neyse bizimki aldığı parayla kendine aynı işi yapmak üzere bir dükkân tutmuş. Biz de bir terzi alarak kaldığımız yerden devam etmeye çalıştık... Aradan birkaç ay geçti... Belki bir yıl... Bir gün baktım, bizim eski ortak dükkâna gelmiş: -Benim diktiğim ürünleri de pazarlar mısınız? -İşte onu yapamayız ortak... Bizim kendi ürünümüz kendi pazarımızı doyuruyor. Ek ürüne ihtiyaç yok... Ve zavallı, dükkânı kapatmış... Perişan olmuş... Sonrası ne oldu bilemiyorum... Ama çok üzüldüm... İnsanlar ortaklığı niye böyle algılıyor? Niye "Ben çalışıyorum" diye söylerken ortağının çalıştığını görmezden geliyor, anlamış değilim. Sonra da ortaklığı bitirince sistem bitiyor. Mahvoluyorlar... Yazık değil mi emeğe? Bu tamahkârlık niye? Cemil A.-Bursa Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00