"Nereye gidiyoruz komutanım?.."
26 Şubat 2010 01:00
"Nöbetçi subayımız dışarı çıkarken ben zihnimde birbirinden girift sorulara cevap arıyorum. Amasya'dayım. Samsun'a uçağa yetişmem lazım. Ne uçağı? Nereye gidiyorum? Niçin? Allah'ım sen aklıma mukayyet ol!.."
Nöbetçi çavuş, adımı soyadımı okuduğunda tüylerim diken diken oldu. Durduk yerde nereden çıkmıştı bu? Niçin çağırdığını söylemeden emir verdi:
-Benimle geleceksin!
Gelmem diyebilir misin? Düştük ardına hızlı adımlarla gidiyoruz. Nöbetçi Subayın yanına vardığımızda, çavuşun tekmilinden olayın şakaya benzer bir yanı olduğunu anlamıştım:
-Komutanım istediğiniz asker geldi.
-Hemen araca binin, geliyorum.
Nöbetçi subay da, çavuşum gibiydi. Beni alıp götürüyorlardı. Ama bir kelime açıklamada bulunmak yok.
Diyeceksiniz ki, sen sormuyor musun? Daha yemin bile etmemiş, acemi askerin hangi psikolojide olduğunu bilmiyor musunuz?
Sadece kendi kendinize tahminlerde bulunabiliyorsunuz? Ama ben tahminde bile bulunamayacak kadar seri işlemlere tabi tutuluyorum.
Allah'ım sen bana kolaylık ver. Dışarıda askerî cip. Nöbetçi subayı ve ben... Gidiyoruz... Nereye? Bilmiyorum. Soru? Soramıyorum.
Ama enteresan bir şey var. Nöbetçi subayı da sanki herhangi bir bilgisi olmadan aldığı emri yerine getiriyor. Fakat şoföre verilen emir aklımı zorluyor:
-Tugay komutanlığına gidiyoruz.
Allah'ım benim Tugay Komutanlığında ne işim olabilir ki? Geçmek bilmeyen dakikalar çabucak geçiyor ve Tugay Komutanlığına gidiyoruz. Kendimi kurbanlık koyun gibi hissediyorum desem yalan olmaz. Belirsizlik öyle bir şey.
Nöbetçi subayımız komutanın odasına giriyor. Ben dışarıda hazır olda bekliyorum. İçerideki konuşmaları pürdikkat dinliyorum.
Nöbetçi subayımızın sesi:
-Adı geçen asker hazırdır komutanım. Kendisi de burada, dışarıda beklemektedir.
Beni içeri çağırmıyorlar. Kendisine talimat veriliyor:
-Samsun'a saat 11.00 uçağına yetişmesi lazım. Seri hareket edin!
-Emredersiniz komutanım!
Nöbetçi subayımız dışarı çıkarken ben zihnimde birbirinden girift sorulara cevap arıyorum. Amasya'dayım. Samsun'a uçağa yetişmem lazım. Ne uçağı? Nereye gidiyorum? Niçin? Allah'ım sen aklıma mukayyet ol...
Komutanlığın dışına çıktığımda emri, subay komutanımızdan da dinliyorum. Bu arada komutanımız soruyor:
-Yanında paran var mı?
-?..
-Yani senin Samsun'a 11.00'e havaalanına yetişmen lazım. Şu an saat 09.00 mutlaka özel araçla, taksiyle gitmen lazım. Ancak yetişirsin.
-Var komutanım.
-Al bu da izin kâğıdın. Hadi Allah yolunu açık etsin...
Bu ne haldir, halen anlamış değilim. Niçin Samsun'a gidiyorum? Niçin 11.00 uçağına yetişmeliyim? Ama şu an bunları düşünecek vakit değil? Saate bakıyorum... Amasya ile Samsun arası yaklaşık bir saat on dakika tutuyor. Benim ise şu andan itibaren bir saat vaktim var. Yani zaten on dakika geç kalmış durumdayız...
Bir taksi çeviriyorum. Telaşım her halimden belli:
-Abicim, Samsun'a 11.00'e yetişebilir miyiz? Kaç liraya gidersin?
Adam iyi birisi... "Seni yolda bırakmam asker, atla" diyor. Verdiği fiyat da makul... "Ya bismillah" çıkıyoruz yola... Ama araba sanki kağnı... Gitmiyor... Gitmiyor... Dakikalar geçiyor... Aslında bana öyle geliyor...
Ve havaalınana gittiğimizde saat 11.00... Parasını ödedikten sonra insaniyet namına rica ediyorum şoföre:
-Abi, beni bir on dakika burada bekler misin? Bir bakayım uçakta yer bulabilecek miyim?
Adamcağız bekliyor, sağ olsun. Zaten kalkmak üzere olan uçakta ben nasıl yer bulacaksam? Acaba adıma bilet mi ayrıldı? Onu da bilmiyorum? Ben bu uçağa niçin bineceğim? Onu da bilmiyorum...
Gidiyorum resepsiyona... Adıma bilet ayrıldığı falan yok... Ve deniliyor ki:
-Beyefendi uçak on dakika rötar yaptı. Fakat uçakta yer yok.
Bu, "uçak kaçtı" demek. Peki, ben şimdi burada ne yapacağım? (Devamı yarın)
> M.B.- İstanbul