O yüz, hâlâ gözümün önünde...

A -
A +

Bayilik verilecek diye bir ilandı. Telefon açtım. Şartlarını sordum. Söylenenler aklıma yattı. Daha sonra da birkaç defa daha görüştük. Ben söz konusu inşaat malzemeleri üzerine çalıştığım için konuyu iyi bilen birileri olduğunu anladım. Prensipte anlaşınca sözleşme yapmak ve teminatımı vererek bayilik almak üzere yola çıktım. O gün akşamüzeri özel arabamla yola çıktım. Dura dinlene sabah İstanbul'da olmayı tasarladım. Ankara'ya her yolum düştüğünde Hacı Bayram hazretlerinin türbesine uğramadan gitmem. Yatsıyı Ankara'da kıldıktan sonra yola revan oldum... Biraz acıkmış olmalıyım, biraz da yorgunluk. Düzce civarında bir komyoncu lokantasında karnımı doyurdum. Biraz da arabada kestirdim... Dinlendim... Bolu'yu geçip Adapazar'ına yaklaşmıştım. İşte ondan sonrası sanki bir rüya âlemiydi. Bir türlü hayal mi gerçek mi bilemediğim bir yolculuk başladı bende... Bir yol çalışması mı ne vardı önümde... Mecburi istikamet tali bir yola girdim. Yol beni götürür nasılsa diyordum... Bir ezan sesi yankılandı ... Osman Bedrettin kasetinde ezan okuyan müezzinin sesi gibiydi. Dedim ki içimden: "Sabah namazını burada kıl. Sonra yoluna devam edersin." Yol üzerinde mescit gibi bir yer... Park ettim. Abdest aldım... Camiye girdim. Baktım genç bir imam... Sırtında siyah cübbesi, başında ise fes değil siyah namaz takkesi vardı. Bir de orta yaşlarda bir cemaat. Benimle üç kişi olacaktık... Sünnetleri kıldık. Farza durduğumuzda bir kimse daha geldi. Yanıma durduğunda insan değil sanki bir sütun dikilmişti. Ürpermedim desem yalan olur... Selam verdiğimizde göz göze geldik... 50-60 yaşlarındadı. Kıpkırmızı gözleri vardı... Sakalı beyazımtıraktı. Üstü başı biraz eskiceydi. Bir tuhaf oldum... Gözlerimi kaydırdım... Namaz bitişi camiden çıkarken eğilip kulağıma seslendi: "O kadar parayı ne idüğü belirsiz yere teminat yatırırsın. Şu Allahın evine beş kuruş reva görmezsin. Yazık, yazık!" O ses sanki kulağımda yankılanmıştı. Şöyle baktım imam ve diğer cemaat gayet sakindi. Sanki onlar duymamıştı. Hatta adamı görmemiş gibiydiler. Uzun boylu adam hızlıca yürüyüp gitti... Değişik bir ürperti geldi içime. Bu adam kimdi? Ben neredeydim? Benim teminat vereceğim parayı ve hem de miktarını nereden biliyordu? O şaşkın halimle arabama bindim. Bir müddet sonra tali yoldan ana yola çıkmıştım. Sabah olmuş İstanbul'a yaklaşmıştım. Ama bu söz kulağımda tekrar edip duruyordu: Dedim ki: "Bir ikaz bu. Allahım helal paramı kurda kuşa yem etme. Hacı Bayram hazretlerinin hürmetine..." Vardım söz konusu firmaya. Ama o söz artık aklımda. Şöyle baktım göz ucuyla... Sabit hiçbir mobilya yok. İstense on dakikada kurulur on dakikada taşınır bir ofis. Şahısları da gözüm tutmadı. İçimden bitirdim konuyu... -Biraz düşünmem lazım, dedim. Çok bozuldular. Çek falan gösterdiler. Nakit yoksa çek de verebilirsin dediler. Dışarıda malın kamyonda hazır falan dediler. Hatta biraz da gözdağı verir gibi tavırlar hissettim. Hiç çekinmedim. "Zorla mı arkadaş?" dedim. Çıktım dışarı. Ama heyecandan nasıl titriyorum... Ne biçim profesyonellerdi. Bir müddet kendime gelemedim... Az kalsın çarpılıyordum. Dönüşte yolumu o camiye denk düşüreyim ve gerekiyorsa hakikaten yardımda bulunayım, dedim. Hem de o kimseye belki rastlarsam diye düşündüm. Ama gündüz yolda ne öyle bir tali yol vardı. Ne öyle yol çalışması... Aradan üç sene geçti... O kızıl göz ve heybetli yüz gözümün önünden hiç gitmiyor... Rahmi Ölçer- İskenderun Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.