‘Sanat müziğinin son temsilcisiyim'

A -
A +

Ben bu işin son temsilcisiyim. Sanat müziği olarak ben şahsen bu işin son temsilcisi olduğumu düşünüyorum. Görüyorum ki, 25-30 yıldan bu yana arkadan gelen yok. Denebilir ki, bu piyasadan alınıp da konservatuvara, okullu ve mekteplilere aktarılmıştır. Müzikte usta-çırak ilişkisi şart Müzik, sanatın diğer dallarına göre biraz daha soyut. Dolayısıyla usta çırak ilişkisi çok önemli. Bir resim de izafi olabilir ama birkaç denemede istenen renk tonunu tutturabilirsiniz. Ama müzikte sadece "ses" vardır. Bu sesi size tarif edecek hocanın bastığı perdeyi basabilmek çok zaman alır. Resimde yirmi defa çalışmada elde edebileceğiniz başarıyı, müzikte belki ikiyüz defa, ikibin defa çalışmayla yakalama şansına sahipsiniz. İşe tersinden başlanıyor Piyasada, genelde ses sanatçısı olarak yetişmek isteyen arkadaşlar, müzikteki uygulamada işin en sonundan başlarlar. Yani tersinden başlarlar. İşe şarkı söylemekle başlarlar. Oysa önce şarkı söylemenin nasıl yapılacağını öğrenmek lazım. Nasıl icra edildiğini öğrendikten sonra tatbikatına geçmek lazım. Müziğin nasıl yapıldığını bilmiyorsa, hemen eser okumaya geçmek nasıl mümkün olur. Doğru şarkı nasıl söylenir? Bunun kurallarının öğretilmesi lazım. Pratik kelimesi sanki işin en çabuk şekli anlaşılıyor. Halbu ki işin en son safhasıdır. Onun için usta çırak ilişkisi çok önemli. Yanlış örnekler, sanatı öldürdü Pratik diyerek işe eser söylemekten başlayanlar, eğer bu yanlışı bir gazinoda ya da bir konserde söylemiş olsaydı bir dereceydi. Bu yanlışlar, kasetlerle, CD'lerle milyonların eline belge olarak sunuldu. İzleyiciye sunulan bu yanlışlar, o eserlerin öyle icra edildiği kanaati uyandırdı. Hele o yanlışlığı yapan kişi şöhreti de yakalamışsa, herkes onu taklit etmeye çalıştı. Bu örnekler bir iki derken sanat ve sanatçı bir yana bırakıldı, işin reklamasyonu ve ticari yönü aldı başını gitti. Sonuçta ne oldu? Sanat müziği öldürüldü. Ben bugün acıyla izliyorum. Kırk yıllık birikimimle bakıyorum. Sanat adına o derece yanlışlar, o kadar revaçtaki kahroluyorum. Ben bu işin son temsilcisiyim Ben bu işin son temsilcisiyim. Sanat müziği olarak ben şahsen bu işin son temsilcisi olduğumu düşünüyorum. Görüyorum ki, 25-30 yıldan bu yana arkadan gelen yok. Denebilir ki, bu piyasadan alınıp da konservatuvara, okullu ve mekteplilere aktarılmıştır. Tamam da, peki kimdir onlar? Bana konservatuvardan Türk müziği eğitimi görüp de gelip sahnelerde Türk müziği okuyan bir tane adam göstersinler? Yok... Peki akademik kariyerli arkadaşların da arkadan gelmediği bir durumda ben gelecekten nasıl ümitvar olacağım? Kimileri, her ne kadar bu konuda bir gelişme var diyorsa da ben bunlara inanmıyorum. "Ben, en geç onbeş yirmi yıl içerisinde sanat müziğinin yok olacağına inanıyorum." Çok acı ama bu gerçek böyle. Ortada görünen bir durum var. Şimdi bugün bir istatistik yapın. Nüfusun otuz yaş ve altındakiler. Bu sanatın en son üstadlarından bir Avni Anıl'ı tanımıyorsa, yirmi yıl sonra bu ülkenin insanı kimi tanıyacak? Benden başka kimse kalmadı İnşallan ileriye dönük bir iki ay sonra başlayacağız repertuarlarını hazırlamaya. Yılda dört beş kaset çıkartacağız. Gerçek anlamda, arşiv niteliği taşıyan ve doğru icra edilmiş şekilde. Öyle nostalji gibi falan değil. Gerçek anlamda Türk halk müziği kasetleri, sanat müziği kasetleri... Bunu da benden başka yapacak kimse yok. Bunu kesin kes söylüyorum. Bunu megolomanlık açısından söylemiyorum. Yok yani yok. Bu lafım, sanki kendini methediyor gibi anlaşılabilir. Öyle değil. Çok iyi Türk müziği icracı arkadaşlar var. Bunlar da gene radyoda. Keza halk müziği öyle. Batı müziğinde falan çok çok iyi arkadaşlar var. Ama benim gibi, bütün branşları çok iyi bilen hiç kimse yok. Ben müzik adamı olmak istedim Benim hayalim iyi bir müzik adamı olmaktı. Çok çalıştım. Çok emek verdim. Yıllarca müzisyen olarak çalıştım. Çeşitli sazlar çaldım. Çeşitli solitslerin arkasında çalıştım. Şoförlük yaptım. Minibüsçülük yaptım. Bunu söylerken bazı şoför arkadaşlar yanlış fikirlere kapılmasın. Mustafa Keser, şoförken müzisyen olmuş, biz de oluruz sanmasınlar. Ben müzisyenken ekmek paramı kazanmak için ek iş olarak şoförlük yaptım. Ama şoförlük yaparken de Türkiye'nin en iyi sanatçılarına saz çalıyordum. Birinci derece müzisyendim. Yani duraktan kalkıp plakçılar çarşısına gitmesinler. Ben plakçılar çarşısındayken durağa gittim. Şoförken de nota çalışıyordum. Böyle emek vererek buralara geldik. Kördüğüm işlere kahroluyorum Bugün gençlerde bir şöhret arzusu var. Bu arzuyu istismar edenler var. Öyle bir kördüğüm ki anlatamam. Genç kız ya da erkek ne bileyim gidiyor bir anda sanatçı olmak arzusuyla soluğu plakçılar önünde alıyor. Ya da Mustafa Keser'in gazinosunda. Soruyorsun, buyur ne istiyorsun diye. Cevap şu: "Ben sanatçı olmaya geldim." Be kızım, be yavrum burası bir okul değil ki? Burası sanatçı olduktan sonra eserini çıkartacağın iş yeri. Buraya sanatçı olmaya gelinmez. Sanatçı olunur sonra gelinir. Peki sanatçı olmadan gelince ne oluyor? Tabii ismi lazım değil plakçı adam, kendisi bile müzikten anlamaz. Yapımcı olmak ayrı şey ama müzikten anlamaz, diziyor kapısının önüne gelen elli yüz kişiyi. Sözde imtihan ediyor. Şöhret arzusuyla evinden kaçmış, son kuruşunu bu yola harcamış insanları istismar ediyor. Parasını da istismar ediyor. Sesini de, bedenini de... Bu işler böyle değildir. Bana gelenlere de hep söylüyorum. Bak kızım, oğlum, bu iş böyle değil. Mustafa Keser iyi okuyor diye bana üç ay beş ay gelirsen benim gibi olacağını sakın düşünme. İşte ben falan plakçıya gittim de falan filan. Yahu bu vaziyette gitmeyin plakçıya. Şimdi bu vaziyette, bilgi adına boş bavul gibi gidip de filanca plakçının, gazinocunun karşısına dikilirsen, bir Muazzez Abacı'ya, bir Mustafa Keser'e gösterilen ilgiyi bekleyemezsin. Seni bedenen de istismar edecek, paranı da istismar edecek, sesini de istismar edecek. Sen kendin gidiyorsun arkadaş. Oranın suçu değil, suç senin. Ha bir de karşı tarafta suiniyet sahibi insanlar varsa istismar ederler. Çok acıdır ama bugün oralar nice barlar, randevu evleri genelevler hep bu şekilde gelen ve sonunda hüsrana uğrayan genç kızlarla doludur. Çok vahim çok acıdır. Kalkmış gelmiş memleketten. Bir daha dönüşü de yok. Ve bir sürü de "aç kurt" bekliyor. Yazıktır günahtır. İçlerinden bir ikisi bu hırpalanmanın sonunda kendini kurtarıp ünvana kavuşuyor ama o ünvan için gelip de rezaletin ortasına düşenler binlerce... Mustafa Keser Müzik Okulu Biz burada Konservatuvar seviseyinde eğitim veriyoruz. İki tarz eğitim var bizde. Birisi, işi sadece profesyonel olarak düşünenler için. Devlet Konservatuvarında ne eğitim veriliyorsa hatta ben ondan daha fazlasını vereceğim. Çünkü orada kitaplarda yazmayan bizim kırk yıllık tecrübemiz var. Mesela Konservatuvar'dan mezun olup gelen arkadaşlar var. Sordum onlara. Dört yılda saz eşliğinde bir eser dahi geçmemişler. Halbubu ben benim gazino sazlarını getiriyorum burada. Bir de, kadınsa işte konkene monkene gideceğine, erkekse kahveye gideceğine boş zamanlarını musikiyle değerlendirmek isteyen arkadaşlara da repertuar, üslup ve usul dersleri olarak bölümümüz var. Hepsi Milli Eğitimden sertifikalı olacak. Üç yıllık Konservatuar eğitimi almış olacaklar. Önümüzdeki hafta içinde dersler başlıyor... Bir delilik yapıyorum Ama ben, bu işe gönül vermiş bir kimse olarak diyorum ki, keşke birçak kişi daha bu işe emek verseydi biraz daha belki birşeyler olabilirdi. Ben elimden geldiği kadar gayret içersindeyim. Bakın burada böyle bir stüdyo kurdum. "Mustafa Keser Müzik Okulu" açtım. Tel: (0212) 212 98 00. Burayı açarken benim borçlandığım miktar o kadar çok ki, buradaki kazançla, yani bilmiyorum yirmi yılda belki geriye gelmez. Belki kazancımla buranın borcunu ödemeye ömrüm vefa etmez. Ama ben böyle bir işe girdim. Buranın borcunu nasıl ödeyeceğim? Belki evimi satacağım. Sahneden televizyondan gazinodan ekstradan ne kazanırsam getirip buraya yatıracağım. Bu deli bir iş yani. Ben deli bir adamım. Bu deliliğim idealistliğimden kaynaklanıyor. Hiç değilse birkaç genç burada doğru elden doğru şeyler öğrenirse bu beni mutlu eder. Bir eser bırakmış olurum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.