"Şu takvimleri ve gazeteleri insanlara anlatırız. Ama ne anlatacağız ben bilmiyorum ki?.."
22 Nisan 1970... Gazetemizin kuruluş tarihidir... Bir avuç mütedeyyin idealist yüreğin çıkartmaya başladığı bu gazete, abone sistemini ilk başlatan gazete olunca gönüllüleri de kahve kahve, köy köy, esnaf esnaf dolaşıp halkımıza anlatmıştı. Vefakâr halkımız da "huzur veren" bu gazeteye abone olarak sahip çıkmıştı... Aynı ruh ve heyecanın yaşandığı bu güzel gazete 46. senesinde de ikinci nesil idealist kadroyla ve o güzide okuyucularımızın ciğerpare evlatlarına gazete sunmaya devam ediyor... Geriye ne mi kalıyor? Bu güzel gazeteyi yeni kuşağa ulaştıracak yeni gönüllüler... "Ben bu işten ne anlarım? Tek başıma ne yapabilirim" mi diyorsunuz? 1982-83 yıllarında bir gönüllünün hatırasını sizlerle paylaşıyoruz... Anlatıyor okuyucumuz:
"O sene Türkiye gazetesi üç ilave birden veriyordu... Bir de Türkiye Gazetesi Takvimi çıkartılmıştı. Gazete aboneliği için öğle izinlerinde, hafta sonlarında gönüllü birer abone çalışanı oluyorsak, şimdi de bu takvimin insanlara ulaştırılmasını üstlenmeliydik... Onlar İstanbul'da böyle emek vererek bu güzel yayınları çıkartacaklardı da biz 'bir kişi daha okusun' diye bu çalışmaya destek vermeyecektik öyle mi?.. Bu güzelliklerden haberdar olup da Allah'ın dininin, İslam âlimlerinin hayatlarının anlatıldığı, sohbetlerinin yazıldığı sayfaları başkalarının okumasına da çalışmamak vebal değil miydi?.. Dedim ki arkadaşa:
-Haydi kalk gidiyoruz?
-Nereye?
-Şu takvimleri ve gazeteleri insanlara anlatmaya...
-Ama ne anlatacağız ben bilmiyorum ki?
-Sanki ben biliyor muyum? Karşımıza çıkan insana elimizdeki gazeteyi ve takvimi gösteririz. Bunlar güzel gazete faydalı bir takvim deriz. Alırsa alır, abone olursa olur...
-Haklısın burada boş oturacağımıza haydi iki saat dolaşalım...
Aldık elimize üçer beşer takvim. Birkaç gazete... Bir mahallenin bir ucundan girdik. Esnaf, berber, fırın, ayakkabıcı, loto bayii, neresi rastgelirse... Selam veriyor ve kendimizi tanıtıyorduk:
-Size böyle bir takvim getirdik. Bir de Türkiye gazetesi var. Abone olursanız adresinize kadar geliyor.
Kimi 'madem gelmişsiniz yazın beni de' diyor, kimi 'gerek yok' diyor, kimi 'bir düşüneyim' diyor... Herkes bir şekilde cevap veriyordu ama bizi kimse kovmuyordu. Derken sokağın bittiğini, yolun sonuna geldiğimizi fark ettiğimizde kendimizi ormanlık alana doğru giden ıssız bir yolda bulduk. Hava da kararmaya başlamıştı. (DEVAMI YARIN)