Adam hiç ilgilenmedi bile!

A -
A +

Köylünün acıyıp verdiği helva ekmek ile hemen köy çeşmesinin yanına vardık. Ben tam bir ısırık atmıştım ki karşımda bir ev gördüm. İçimden dedim ki: "Yahu son kez şu eve de bir gidelim. Nasip olur belki orada bir iki kitap alan olur." Hemen elimizdeki somunları çeşmenin başına bıraktık. Eve yöneldik. Ev sahibi ile selamlaştık. Kendimizi tanıttık. Durumu anlattık. Adam hiç ilgilenmedi bile. Yalvar yakar, ne yaptıysak kitap satamadık adamcağıza. Üzgün bir halde yufka arasına sarılmış bir tutam helvalı dürümler için çeşme başına geri döndük. Hiç olmasa karnımızı doyuracaktık. Vardığımızda bir de ne görelim. Hepsini kargalar yemiş... Bunun üzerine sadece çeşmeden su içerek arkadaşların köylerden toparlanıp gelmelerini bekledik... Nihayet geldiler. Arabada Ahmet Abi bize nazireler yapmaya başladı: -Arkadaşlar anlatın nasıldı düğün yemeği? Hele pilav nasıldı anlatın! Nasıldı su böreği? Bu hoş hatırayı dinledikten sonra bugüne döndük. Mevlit Kandiline ve camide dağıtılacak hediye din kitaplarına... Caminin ikinci kapısına doğru ilerledik. Kitaplar için o bölmede diğer hazırlıklarımızı kontrol ediyorduk ki başka bir kişi sokuldu yanımıza: -Selamünaleyküm, nedir bunlar? -Bunlar kıymetli dinî eserledir. Cuma namazından sonra, inşallah bu eserleri sizlere dağıtacağız. -Yahu ben bu kitapları tanıyorum. Hem de çok iyi biliyorum. O gün kahvede oturmuş oyun oynuyordum. Memlekette. Trakya da... Kahveye bazı adamlar girmişti. Ellerinde kitaplar. "Getirin" dedim, ben alıyorum onları. Af buyurun ama o akşam sarhoştum. Ne yalan söyleyeyim hem de zil zurna. Gene de aldım. Eve gittim. Hatırlıyorum kalınca olanı. Birkaç gün sonra okumaya başladım. Tam 50 sayfa okudum. Sonra derinleşti konular. Benim bir eniştem vardı. Kendisi pedagoji uzmanı. Kültürlü bir insandı. Meseleyi o daha iyi anlar diye kitaplardan bahsettim. Okuması ve sonra da bana anlatması için hepsini ona verdim. Sen tut bizim enişte hiç ara vermeden o kitapların hepsini tam iki sene içinde okuyup bitirdi. Tam iki sene sonra kitapları bana geri getirdi ve dedi ki: "Bu eserler öyle kıymetli ki sakın ha kaybedeyim deme! Ve okumayı ihmal etme! Ve evden hiç ayırma!" Bu cami cemaatine de teşekkür ettik. O da camiden içeri geçti. Artık cami avlusuna sergiler seriliyor, namaz vakti yaklaşıyordu. Biz de "Baba"yla birlikte bir sedirin üzerine oturduk. Kulağına fısıldadım: -Biz hiç böyle hediye kitap dağıtmamıştık. Acaba söylerken ne diyeceğiz? Devamı yarın Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.