“Bu istediğini yapamam sadece namaz kılıp Rabbime el açıp senin için dua edeceğim...”
Zengin ve varlıklı bir hastadır. Tanıdığı bir müftüden, fakir ve Allah dostu bir kimseyi kendi adına vekaleten hacca göndermesi konusunda yardım talep eder. Müftü araştırır ve ibadete sevdalı bir mümin kulu bulur. Bu fakire durumu izah eder, anlatır. Bu fakir zat “bir düşüneyim” diyerek ayrılır, sonra da hasta zenginin evini öğrenir. Ertesi gün büyükçe bahçesi olan bu zengin ihtiyarın kapısından içeri girer. Bahçede yerde ters dönmüş bir kaplumbağa görür. Daha ileriye gidince havuz başında kuru bir ağaç görür. Kendi kendine “bu ağaç sulansaydı kurumazdı” der. Sonra “bu kaplumbağanın nasıl oldu da can çekiştiğini görmedi” der.
Geri dönüp müftüye “ben bu işi münasip görmüyorum” der, teklifi reddeder. Varlıklı ihtiyar buna çok üzülür. Bu Allahın fakir kulunu görmek için onun evine gider. Yakınmalarından çok rahatsız olan bu Müslüman “ben senin istediğini yapamam. İki rekât namazla istihare edip Rabbimize arzuhâlde senin için dua edeceğim. Elimden ancak bu gelir, güle güle evine var git” der.
Ertesi gün ihtiyarı arkadaşları getirirken karşıdan ihtiyarın seslendiğini duyar:
“Seni bana tanıştıran Rabbime şükürler olsun” der ihtiyar ve devam eder: “Akşam kendimi hacda gördüm. Bir ağaçtan şeftali verdiğim kimselerle yanımdan hiç ayırmadığım kaplumbağam yanıma geldiler namaz kılıyordum.”
Fakir adam “Rahmeti bol olan Rabbim mükafatların en büyüğünü sana vermiş olsun. Yalnız bu bahsettiğin kaplumbağa ile şeftali ne ola ki, onu anlamadım” der.
İhtiyar der ki:
“Benim bahçemde yediğim, herkese de yedirdiğim o şeftali ağacım kurudu. Buna bakarak ömrümüzün az bir zamanda bittiğini anlıyordum. Kaplumbağaya gelince ovada içi boşalmış bir kaplumbağa kafesi buldum. Onu da getirip bahçenin görünür bir yerine koydum. Ona baktıkça bu fâni dünyada ömrün ne kadar kısa olduğunu hatırlıyordum.”
İbadet düşkünü şahıs der ki:
“Umulur ki cenab-ı Hak haccını kabul etsin...”
İhtiyar hasta;
“Bu hac sevabı bana verildi ise... Oradaki cemaate namaz kıldıran sana niye aynısı verilmesin!”
Vedalaşıp ayrılırlar.
Ertesi sabah varlıklı ihtiyarın salasını duyan fakir mümin secdeye kapanır ve “Rabbim” der, “Büyüklüğün kadar affın da büyükmüş, mükafatın da...”
Şaban Sağbaş/Akhisar-Manisa