Bir gözü görmeyen, eli kolu çolak annemin Rıfat Amcasının nasıl evlendirildiğini, evlendirilecek olan kadıncağızın bir başka genci göstererek nasıl kandırıldığını anlatmaya devam ediyordu annem. Meğer Gülazer isimli kadıncağızı Rıfat Amcam ile evlendirmek için, aileden eli yüzü düzgün bir başka erkeği göstermişler. Ağabeyleri tarafından, önceki kocasından zorla ayırıp Samsun'a getirilen zavallı kadın ise "Ağabeylerinin elinde oyuncak olmaktan kurtulmak" ümidiyle, eli yüzü düzgün bu gençle evlenmeyi kabul ediyor. Ama kandırıldığından haberi yok. O zaman belediyeye müracaat gerekmiyor muymuş? Ya da bir ayakları köyde olduğu için köy muhtarlığında mı halletmişler bilemiyorum ama kadıncağızı, gördüğü gençle değil de Rıfat adındaki bir gözü kör, eli ayağı çolak birisi ile resmi olarak nikahlayıvermişler. Dini açıdan bu nikah sahih olur mu onu da bilemiyorum ama resmiyette Gülazer- Rıfat'ın evliliği gerçekleşmiş. O gece karşısında o genci beklerken, bir gözü kör, eli ayağı çolak birini gören Gülazer çığlığı basıyor. Ama Rıfat, susmasını ve kendisini dinlemesini söylüyor. Gülazer üzüntü ve korkudan tir tir titremekte. Filmlerde bile böylesi alçaklık görülmez. Ona kandırmaca dünürlüğü anlatıp diyor ki: -Bundan bir tek senin haberin yoktu. -Ağabeylerim de biliyordu öyle mi? -Evet... Hepsinin haberi var. Ne söylenebilir ki? Bir çaresiz kadın, kendi öz ağabeyleri tarafından böyle acımasız bir şekilde gelin edilebiliyor ise elin adamına ne söylenir ki? Tabii bugün için insanın aklına isyan dolu tepkiler geliyor. "Hayır desin! Polise gitsin! Mahkemeye versin!" Ama o yılların insanı o kadar ar hayâ sahibi, o kadar içine kapalı, o kadar çaresiz ki... Sadece iki gözü iki çeşme ağlıyor kaderine... Ve zavallı Gülazer yengem o gece sabaha kadar öğüre öğüre içi dışına çıkıyor. Kendisi isyanını edebinden bastırsa bile beynine kabul ettiremiyor bu alçaklığı... İşte ah burada... Onun bu hali, ne Rıfat Amca dediğimiz ruhsuz adamın umurunda, ne kaynanası olacak bencil anasının, ne de onu önceki eşinden ayırıp kendilerinin peşinden sürükleyerek buralara getiren ve böyle rezil bir aldatmaya göz yuman vicdansız ağabeylerinin... Günlerce yemeden içmeden kesiliyor Gülazer Yenge... Hayata küsüyor adeta... Önceki evliliğinden olan çocuğunun hasreti bir yandan, dağılan mutlu yuvasının üzüntüsü bir yandan, bir de böylesi bir aldatmayla kör ve çolak birine verilmesini bir yandan içini kemiriyor bir kurt gibi... Üstelik öyle de güzel, öyle de boylu bosluymuş ki... Ama ne asil bir kadınmış ki yüreğine dert olsa da evine ocağına asla ihanet etmiyor. "Madem kaderimde bu adam varmış, ona hizmette kusur etmeyeyim" diyor. Kocasına eş, kaynanasına gelin, evine ocağına da sahip oluyor. Karadeniz insanı da böyle asil işte... Ne var ki elinde değil... Eski şen şakrak hali bir daha gözükmüyor... Annem, ondan söz ederken derdi ki, "evde olsun, bahçede olsun arada bir ah çekip öyle maniler söyler, öyle ağıtlar yakardı ki, dinleyenin yüreği sızlardı." Nitekim kendisine yapılan bunca zulme karşı kimseye zerre edepsizliği olmayan, terbiyesi gereği sırrını kimseye açmayan bu asil kadının Rıfat Amca'dan da üç evladı oluyor. Rıfat Amca kıymet biliyor mu? Ne gezer... Aynı vurdumduymaz aynı sorumsuz aynı pasaklı Rıfat... Ama kederini içine atan Gülazer Yengem çok sürmüyor, beş altı sene içinde verem sebebiyle hayatının baharında ölüyor. Mahalleli yaşananlara ses çıkartmıyor ama kimse de Rıfat Amca'nın yüzüne bakmıyor. Çocuklarının bile hayrını görmüyor. Aldığı ah sebebiyle olsa gerek hayatının geri kalan kısmını sürüne sürüne rezil bir şekilde noktalıyor. Hele de böyle bir konuda ah alan iflah olur mu? Rumuz: "Sıla"- Vezirköprü/Samsun Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00