Ahıskalıları her Türk'ün bilmesi lazım. Yetki ve gücüm olsa bir "Ahıska Araştırma Enstitüsü" kurardım. Bu aziz insanların yaşadığı çile dolu hayatı, buna rağmen bu millete sevdalarının anlaşılmasını sağlardım. Türkiye'ye gelene kadar onlardan habersizdik. Kars'tayken bile duymamıştım. Meğer hemen Kars'ın bitişiğinde imiş Ahıska. Bursa'da Türkiye Gazetesi Temsilciliği yaptığım yıllardı. Mehmet isminde bir doktorla tanışmıştım. Hanımı da tekstil mühendisiydi. Dedi ki: -Biz Ahıskalıyız. Bir oğlum bir kızım var. Azerbaycan ve Iğdır üzerinden Türkiye'ye Bursa'ya geldik. Kimimiz kimsemiz, kalacak yerimiz, imkânımız yoktur. Bize yardımcı olabilir misiniz? Baktım, tıpkı Anadolu'muzun Kars, Erzurum ağzı gibi çok da mükemmel Türkçe konuşuyorlar. Anadolu terminolojisi kullanıyorlar. İşte o vakit "Bu Ahıska nerededir?" diye düşünmeye başlamıştım. Ne acı hakikat ki o zamana dek bu insanlarımızdan haberdar değilmişiz. Tabii merakımızı çekince Doktor Mehmet Bey, hem kendilerinin hem de dolayısıyla Ahıskalıların yaşadıklarını ana hatlarıyla anlatmaya başladı... Yıl 1944... İkinci Cihan Harbi yılları... O zamanki Sovyetler Birliği'nin sosyalist lideri Stalin, Ahıska'nın eli silah tutan ne kadar genci varsa Almanlara karşı savaşa cepheye gönderiyor. Geride kalan anaları, babaları, eşleri, çocuklarını ise hayvan taşınan yük vagonlarına doldurarak kan ve gözyaşı dolu zoraki bir yolculuğa çıkartıyor. "Kısa sürede geri döneceksiniz, yanınıza hiçbir şey almayın" denilen 70-80 bin civarındaki Ahıskalı, gerektiğinde dipçik zoruyla, kara kışta çığlık çığlığa ölüm trenine bindirilerek belirsiz bir yolculuğa çıkarılıyor. Soğuktan, hastalıktan, açlıktan, havasızlıktan çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere yaklaşık 20 bin Ahıskalı vatandaş vagonlarda can veriyor. Ölenler, Sovyet askerleri tarafından zerre ihtimam gösterilmeden, yol boyu boş çukurlara atılarak âdeta kurda kuşa yem ediliyor. Sürgünün sebebi ne? SSCB'nin Türkiye ile savaşma ihtimali. "Siz savaşta Türkiye'den yana tavır alırsınız. Bu nedenle sizi geçici olarak sürgün ediyoruz" diyorlar. Geçici diye kandırılıp Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan'a dağıtılıyorlar. Stalin'in savaşa gönderdiği 40 bine yakın Ahıskalı'dan "kahramanlık madalyalarıyla" yurtlarına dönen 15 bin kadar muharip viran olmuş kimse kalmamış boş evleri görünce şaşkınlıktan deliye dönüyorlar. Stalin'in vefasızlığına çıldıran bu Ahıskalılar madalyalarını parçalayıp ailelerini bulabilmek için senelerce oradan oraya beyhude dolaşmışlar... Dr. Mehmet Beyin ailesi de bugünkü Özbekistan sınırları içinde Fergana Vadisi denilen bölgeye gönderilenler arasındaymış. Fakat bu insanlar bizim Karadenizliler gibi çalışkan. Gittikleri yeri derhal imar ediyor, ev kuruyor, bağ bahçe yapıyor hayata sarılıyorlar. Âdeta çöle gitseler çölü mamur edecekler. Ne var ki fitneye ve hainliğe çalışkanlık kâr eder mi? 1989'da KGB'nin çıkardığı fitneyle bir kırıma daha uğruyorlar. Kimsenin sebebini anlayamadığı bu hadiselerde Özbek kisveli komünistler, çoluk çocuk demeden birçok Ahıskalıyı öldürüp evlerini yakıp yıkıyorlar. Tabii ceza yine Ahıskalılara kesiliyor. Yeni bir sürgün... Üstelik birbirleriyle irtibatları kalmasın diye de üçer beşer aileler halinde Azerbaycan, Ukrayna ve Sibirya'ya dağıtılıyorlar. Yıllar sonra malûm SSCB de dağılıyor. Bu dönemde birçok yurttaşımız gibi bunlar da Türkiye'ye geliyor. Ama ev yok, iş yok, imkân yok. Bu aileye ev bulduk da iş bulma telaşındaydık. Tabii bu doktor olduğu için komşularından hasta bir çocuğa tedavi uyguluyor. Sonuç verince hekimliği bir anda mahalleye yayılıyor. Ne bilsin bu tanınmanın başına açacağı işi? (Devamı yarın) N. Aydoğan Ünal-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00