Akan kanın duracağı yoktu!..

A -
A +

Kadıköy Altıyol'dan geçerken dedik ki: "İstanbul'a gelmişken damak içinde kalan o diş kökünü temizletelim." Tabelasında "röntgen" de yazan bir diş hekimiydi. Dedik ki: "Diş hekimi dediğin böyle olur. Röntgen cihazı olur. Dişimizin filmini çeker. Ne kadarı kırılmış, ne kadarı içeride belli olur. Böylece hem hekim rahat çekimini yapar, hem biz ezbere korku içinde beklemeyiz." Bu hekimi biliyor muyuz peki? Yo... Öylesine işte... Kendi kendimizi ikna ettik aslında. Röntgen yazısına güvendik belki de... Yaşlıca bir hekim buyur etti. Durumumuzu anlattık. Röntgen cihazı olduğu için ona geldiğimizi de ısrarla belirttik. "Teşekkür ederim" falan demedi. Cihazım bozuk da demedi... Sadece koltuğa oturttu. "Aç ağzını bakayım" dedi. Dişin durumunu gördü. Ardından "tamam, hallederiz" türü bir şey söyleyip dişimi uyuşturdu. Sonra elinde bir tornavida, didikleyip duruyor. Başladı dişimin kenarlarını oymaya... Fecaat!.. Ağzımın içi kan dolmuş. Âdeta beynim zonkluyor... Alnımdan yanaklarıma terler süzülüyor. Koltuğa ellerimle öyle bir sarılıyorum ki sanki kopartacağım... Ama hekim bana mısın demiyor! Zaten Konya Ereğli'deki hekim çekme denemesinde yarım parçayı kırmış... Bu da içeride kalan parçayı çıkartmaya çalışıyor güya... Ben kollarına yapışmaya başladım artık... Dayanamıyorum... Derken bir iğne daha yaptı... Uyuşsun diye... Artık sinire mi geldi, bir damara mı geldi. Damağın parçalanan kısmından akan kanın duracağı yoktu... Meğer bu şehir yabanisinin röntgen cihazı da çalışmıyormuş. Ama söylememiş. Baktı ki kanı durduramayacak, sav başından gitsin. Ağzımıza tampon koydu. Perişan bir halde dedi ki: -Sizi en iyisi mi ben bir yere göndereceğim. Orada röntgen cihazı çalışıyor. Be utanmaz adam, şunu baştan yapsan olmaz mı? Hiç mi vicdanın sızlamıyor? Biz ağzımız şiş, kanama duracak mı durmayacak mı bilemeden perişan bir halde o bahsedilen diş hekiminin muayenehanesine gittik. Yakında bir yerdeydi. İki genç diş hekiminin ortak muayenehanesiymiş. Bizi içeri buyur edişlerini görünce, önce gittiğimiz o iki hekimin de hekim değil, kazma olduğunu hemen anlarsınız. Ne kadar kibar insanlardı. Ağzımı açıp da damağımın paramparça olmuş halini görünce o iki hekim arkadaş öyle üzüldüler, öyle üzüldüler ki anlatamam. "Bir hekim nasıl böyle rastgele iş yapar?" diye çok üzüldüler. Adamın hakkında epey söylendiler... Sonra bize yapılacak olan işlemleri safha safha anlattılar. Korkma diye tembihlediler. Tam bir buçuk saat süren bir nezaket içerisinde dişin kırık kısmını tek tek çıkardılar. Her parça çıkartılışında yeniden röntgen filmi çekip kontrol ettiler. "Ağrıyor" dedikçe milim milim morfin takviyesi yaptılar. Kendilerine gerçekten teşekkür ediyorum. Neyse damak içindeki çürük diş çıkartılmıştı ama ağzım perişan durumdaydı... Ertesi gün Ereğli'ye geldik. Tabii ağzımı hiç açamıyorum. Hafif su ve sulu şeylerle beslenmeye çalışıyorum. Ama nereye kadar? Bir hafta on gün... Ağzım açılmıyor. Kilitlenmiş açamıyorum. Çocuk doktoru bir akrabamızın tavsiyesiyle bir başka diş hekimine gittik. Durumu kendisine anlattık. Adam da tecrübeliymiş. Meğer kaslarım kasılmaktan o hale gelmiş. Çeneme narkoz tarzı bir iğne yaptıktan sonra iki kişi birlikte çenemi tutarak yavaş yavaş açıp kapatmak için bir saat süren zorlu bir egzersiz yaptılar. O zorlu mücadele sonrası çenemi yeniden çalıştırmaya başladım. Aradan yıllar geçti... Hâlâ o dişim ve o kulağımdaki hassasiyet sürüp gitmektedir. Hakikaten "yarım hekim candan eder..." dedikleri kadar varmış... İjlal Maraş-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.