Alucra’dan Maryland’a

A -
A +

“Ben tıkılıyorum mahpus damlarına. Babası kızı başka birine veriyor, yolumuz ayrılıyor”

 

 

 

Ne der İbn-i Kemal Paşa hazretleri: “Kısmetindir gezdiren yer yer seni / Arşa çıksan akıbet yer, yer seni.”

 

Benim de hayatım Giresun Alucra’dan Amerika Maryland’a uzanan bir macera. Sokaklarda yatan gurbetçiden restoran imparatorluğuna, bir aş(k) hikâyesi… Alucralıyız biz… Alucra el ücra’dan gelir. Biz Hacı Hasan Efendi köyü sakinleriyiz. Babam Mehmet Delice eli açık bir ocakçı, annem Zeynep vefalı bir ev hanımıdır.

 

Kardeşim Bayram ile ikiz doğmuşuz 1965’te. Dedem ilk geldiğim için adımı Âdem koymuş, kardeşime de Bayram demiş, o gün bayram zira.

 

Dedemin de oğulları olmuş ama yaşamamışlar, beni istemişler babamdan. Babam da el değil zaten akraba. Ben onların evinde büyüdüm. Dedem hem dede hem baba, ninem hem nine hem ana. Babam da hem abi hem baba, annem de hem abla hem ana oldu bana...

 

Ve hikâyem de başlıyor burada.

 

Dedemin evi hareketli, akraba çocukları kaynıyor… İçlerinde ben yaşta bir kız var ki aynı sınıftayız, ödevlerimizi birlikte yapıyoruz, su sızmıyor aramızda. Bilmem aşk dedikleri bu mu?

 

Ama cümle âlem farkında… Zaman su gibi akıyor, delikanlı oluyoruz, büyüklerimiz “artık adını koyalım” diyor söz, nişan ne gerekiyorsa. Kızın babası Almancı, tatile geliyor. Çikolata filan yaptırıp dedem bizzat dünür oluyor. Babası olmaz deyince şoke oluyoruz.

 

Peki sonra? Ben de kızı kaçırıyorum ki ailenin büyükleri de var arada. “Yani sonra gider bi elini öpersin, bağışlar, iş tatlıya bağlanır” Ama öyle olmuyor, köprüler atılıyor.

 

“Reşit olmayanı alıkoymaktan” tıkılıyorum mahpusa. Babası kızı başka birine veriyor, yolumuz ayrılıyor. Yani bir hafta beklesek kız 18’ine girmiş olacak, başımız ağrımayacak. Kader işte…

 

Neyse 10 ay yatıp çıkıyorum. Ertesi gün yollanıyorum kışlaya. Bilecik Jandarma Er Eğitim Alayı, sonra Kütahya ve Ankara. Düşünün Genelkurmay Başkanının postasıyım. O kadar da güveniyorlar bana.

 

Bu arada köyde gerginlik sürüp gitmiş, babam pılıyı pırtıyı toplayıp Gebze’ye göç etmiş, yine kahvecilik yapıyor kırık dökük bir dükkânda. 

 

Terhis oldum gittim. Kahve kaldı mı bana, seher vaktinden ta gece yarılarına. Yer kira, ev kira, dört kardeş sığmıyoruz iki buçuk odaya. Misafir gelse yer yok yatırmaya.

 

“Acaba ben de mi yurt dışına çıksam, çalışsam da aileme hayrım dokunsa.”

 

Sorduklarım “Amerika’ya git” diyorlar, “para orada!”

 

Babama açılıyorum. Bir kızıyor ki sorma… DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.