Anlatmaya devam ediyor mermer ustası arkadaşım: "Ensemdeki bu iltihaplı şişlik ne olacak? Gitmediğim doktor kalmadı. İlaçsa ilaç, merhemse merhem... Antibiyotik kutu kutu... Ensemde sivilce gibi başlayıp koca bir çıbana dönüşen yaranın çaresi yok! -A be artık öyle duruma geldim ki, bu yara iyi olmaycek. Hiçbir doktor da çaresini bulmaycek. Yani dinmek bilmeyen ağrısına mı yansın. İyileşmeyen yarasına mı? Kokudan yanında kimse duramıyor ona mı üzülsün? İşte o çaresizlik içindeyken annesinin sözü geliyor aklına: -A be demişti ki anacığım, "Ne zaman başın sıkışır da dara düşersen, besmele oku..." Geçmiş gün, sekiz yüz altmış mı demişti ne? O zaman pek de önemsememiş olmalı ki sayıyı tam hatırlamıyor. Ama tedaviden ümidi kesince anası aklına geliyor ve diyor ki bizim mermer ustası: -A be bu anam boş söylemez. Ben anamın dediğini yapayım. Garanti olsun diyerekten de bin tane okumaya karar verir. O gün sabah namazı sonrası sabırla bin besmele-i şerifi okur. Ah çaresizlik ah... Zaten yere göğe sığamaz sıkıntıdan. Çaresiz yine çekip gider iş yerine. Hoş zerre iş yapacak mecali de yoktur ama bu haliyle nereye gidecek ki? Derken bir telefon çalar. Bizim ustanın can ciğer samimi, mimar arkadaşıdır arayan. Tutmuş buna telefonda mermer işini soruyor. Hem de hicvederek: -Ula tembel usta. Ne oldu bizim mermer işi? Başka bahara mı kaldı? Samimiler ya, bizimki açar ağzını yumar gözünü: -Senin mermerine de sana da başlatma... A be ben can derdindeyim, tutmuş sen ne diyorsun. Mimar ciddileşir: -Ula hayırdır ne oldu? -Ya sorma başıma geleni. -Sordum gitti, ne oldu sana? Israr edince mimar, bizimki de ensesinde peyda olan ve gittikçe kocaman bir yara haline gelen derdini anlatır. "Anlayacağın ölümü bekliyorum" der. Mimar kararlıdır: -Hemen geliyorum bekle! Bizim usta hem duygulanır hem şaşırır. Hakikaten mimar, çok geçmeden gelmiştir dükkâna. Der ki: -Haydi kalk gidiyoruz... -A be nereye götürürsün beni? -Kalk gidiyoruz... Sana bir doktor biliyorum. -A be mimar beycim, benim gitmediğim doktor, hastane üniversite kalmadı. Sen ne doktorundan bahsedersin? -Bu bildiğin doktorlardan değil... Biraz küfürbazdır ama eli uzdur. Hadi gidiyoruz... Gide gide İzmir Karabağlar'dan Güzelyalı'ya varırlar. Mimar onu benzin istasyonu yakınında bir dişçiye getirmiştir: -A be bu ne? Ensemdeki yaraya diş hekimi mi bakcek? Sen kafayı mı yedin? -Ben kafayı yemedim ama sen enseye tokadı yiyeceksin. -A be kusura bakmayasın. Ben geri döneceğim be yav? Yakasından tutar mimar. "Konuşma be gir içeri!" diyerek dişçinin odasına götürür. Adeta yaka paça odasına girmelerine rağmen hiç şaşırmaz diş hekimi. Meğer bizim mimar, yolda diş hekimine durumu anlatmıştır. Derken kendimi dişçi koltuğunda buluverir: "Aç bakalım ağzını" der dişçi. -A be hekimciğim, benim yaram ensemdedir." -Sen de çok bilme be usta. Aç ağzını. Enseye de bakacaz di mi!? Bizim ustanın "Aghh... ıghh!" diye feryat etmesine aldırmadan, kocaman elleriyle çenesini aşağıya doğru ayırıp bakar ağzının içine. Ardından okkalı bir küfür savurur: Mimar arkadaşla göz göze gelirler "Allahtan ağzı biraz küfürlü, bir de küfürbaz olsaydı halimiz nice olurdu." der içinden. Tabii diş hekimi çoktan vitesten atmıştır: "Seni muayene edene de, böyle ilaç verene de..." sayar da sayar... Bu arada sanki operasyona hazırlanacak bir cerrah hali vardır. "Eyvah!" der bizimki. "Bu çatlakla benim başım dertte. A be bu beni doğrayacak pırasa gibi?" Devamı yarın Resul İzmirli -İstanbul >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00