Minik bedeni kanepeye kıvrılmış bitkin bir vaziyet almıştı. Öksürüğü, mide bulantısı, ateşi ve nefes darlığı artmaya başlamıştı. Yaklaşık 24 saattir yemiyor, içmiyordu. Başlangıçta ilaç kullanmadan hastalığını yenebilmesi için çok mücadele etmiştim. Çorba, tarçınlı, zencefilli ıhlamur, nane limon... İyi geleceğini düşündüğüm karışımlardan içirmek istedikçe, boş midesi ağzına geliyor ve safran sarısı su çıkarıyordu. Çok sevdiği çikolata ve şekerlemelere dahi yüz çeviriyordu. Doktora götürmekten başka çarem yoktu. Kızımın üstündeki kıyafeti değiştirirken, baygın gözleri yarı açık bana kısık sesle dedi ki: -Anne, hacılarda içtiğimiz o sudan istiyorum? Altı ay önce bir hacı ziyaretine ikram edilen zemzemi istiyordu. Çok sevmiş ve iki fincan içmişti. -Ne olur anne, bana zemzem ver. Dudaklarından sadece "zemzem" kelimesi dökülüyordu. Şaşkınlığım, ayaklarıma bağ olmuştu. Oturduğum kanepeden kalkamıyordum. Henüz üç yaşında bir çocuğun ısrarla zemzem istemesini hayra yormaya çalışsam da endişeme dur diyemiyordum. Yoksa son isteği miydi? Zemzemin hikmetini bilmiyordu. İçimde soru fırtınası koptukça ben şiddetle üşümeye başladım. Aklımdan geçenleri gönlüme sezdirmeden kovmaya çalışıyordum. O ısrarla istedikçe benim duygularımla düşüncelerim karmakarışık oluyordu. Karşı dairedeki kayınbabamlarda zemzem olduğunu bildiğim halde yaman bir çelişki içine düşmüştüm. -Vermeli miyim, vermemeli mi? Ezberimdeki duaları okuyup Allah'a dua ederek elimde bir su bardağı ile kayınbabamların kapısını tıklatıp durumu açıkladım. Aldığım bir bardak zemzemi, kızıma şifa niyetiyle içirmeye başladım. Her yudumunda tepeden tırnağa onu süzüyordum. Annesinin düştüğü girdaptan habersiz, yudum yudum içiyor ve her yudumdan sonra "anneciğim ama çok güzel" diyordu. Aradan bir saat kadar geçmişti. Ben hâlâ başucunda oturuyordum. Bardaktaki zemzemi yarıya kadar içmişti. Kurak toprak gibi çatlamış dudaklarına zemzem değdikçe âdeta pembeleşmeye başladı. Küçük bedenini yavaş yavaş kıpırdatmaya, gözlerini de daha sık açmaya başlamıştı. Dakikalar ilerledikçe sanki daha iyiye gidiyordu. Öksürüğü, nefes darlığı aynıydı ama bitkin vücuduna derman gelmiş ateşi hafiflemiş gibiydi. 24 saattir ağzına lokma koymayan çocuk kendi isteğiyle bir kâse çorba içmişti. Kızımın midesine sıcak bir tas çorba girmesi beni ziyadesiyle mutlu etmişti. Kızımı giydirip aile hekimimize giderken bile şahit olduğum o mutlu şaşkınlık sürüyordu!.. Sevgi Korkusuz-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00