Annem

A -
A +

“Annem, o 'okul'dan fazlasıyla istifade etmiş, fazlasıyla örnek almış nadide bir şahsiyetti...”

 

 

 

Her insanın annesi güzeldir. Benim annem, bir başka güzeldi. Güzelden öte bir ekol, bir okuldu bu şehirde. Kelimelerle anlatmak, başka güzelliklerine kelime bulmak hayli zordur. O yaşayan ve yaşatan bir anneydi...

 

Hangi okulu bitirdin, hangi hocalardan ders aldın, hangi kitapları okudun. Hiçbirisi ve hiçbirisi. Peki, anne sen bu fazileti, fedakârlığı, terbiyeyi, zekâveti kimden öğrendin? Ellerindeki hüner, yüreğindeki sönmeyen ateş kimden miras kaldı sana?..

 

Yaşadım ve yazdım. 40 yıl böyle geçti. Bu şehir, bir medeniyet şehriydi. Güçlü aileler inşa etmişti bu medeniyet. Temelinde halıcılık vardı. Renk, desen, beceri, bedahet, sanatkârlık iç içeydi. Kazanç alın teriydi, emekti, çabaydı.

 

Eskisinden yenisine uzanan bu şehrin, o güçlü ailelerine bir nazar edin. Hepsinin ortak özelliği, makul insanlar olmalarıydı. Tüm değerleri ortaktı. Her birinde farklı bir güzellik, ziyadesiyle ortaya çıkardı.

 

Hocası, okulu, kitabı olmayan bir medeniyet okuluydu Gördes. Herkes birbirinden bir şeyler öğrenir, herkes birbirinden örnekler alırdı. Ve neticede kitaplara sığmayan, henüz dersi anlatılamayan bir medeniyet çıkardı ortaya.

 

Annem, o 'okul'dan fazlasıyla istifade etmiş, fazlasıyla örnek almış nadide bir şahsiyetti.

 

Bir aile kurmuştu. Devlet kurar gibi, imparatorluk kurar gibi.

 

İlkokulda siyah podye giyer, beyaz kolalı yaka takardık. Her gün yakalığımı değiştirirdi. Evleninceye kadar, ütüsüz pantolonla beni çarşıya göndermezdi.

 

O, ikiz kız annesiydi. Kurduğu aile imparatorluğuna, bir de taç ben vardım. Her zorlukta bana tembihi olurdu:

 

“Ahmet kardeşlerine göz kulak ol…”

 

Bu yaşa geldik, göz kulak olmaya devam ediyorum anne.

 

Bir anne bu kadar mı marifetli olur? Bu kadar mı becerikli ve sabırlı olur? Bunun cevabını bugün bile bulabilmiş değilim. İlkokul müsamereleri için ikizlerine monolog yazar, onlar da sahneye çıkardı. Öğretmenler hayret içinde kalırdı. Bayramlarda ikizlerine diktiği kıyafetler, Gördes’te günün konusu olurdu.

 

1969 yılıydı. Tütünleri bitirmiştik. Babam bizi ailece İzmir Fuarı'na götürdü. Sırtında sanat harikası bir kıyafet vardı. Hiçbir mağazada, hiçbir dükkânda böyle bir kıyafet yoktu. Kendi tasarlamış, kendi dikmişti.

 

Bu kıyafet için bir yılını vermişti. Önce tığla altıgen motifleri tamamlamış, sonra onları kumaş hâline getirerek, döpiyes takım olarak kendine hazırlamıştı. Gül kurusu bir döpiyesti. Fuarda geziyoruz... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.