Annem onuruna düşkün bir kadındı

A -
A +

Bir gün akşam anneciğim çok yorgun ve bitkin halde geldi... -Anne, hayırdır... Hasta falan mısın? Dudaklarından iki kelime çıkabildi: -İstifa ettim... Cevap vermeden odasına çekilmişti... İnanamıyordum duyduklarıma... Bu bir şaka olmalıydı... Çünkü anneciğim, mesleğine âşıktı. Her sabah erkenden kalkar, kılık kıyafetini özene bezene hazırlardı. Bembeyaz etek üstü bembeyaz gömleğinin kollarını yakalarını kolalar, hiç buruşturmamaya özen göstererek giyerdi. Her sabah işine yeni başlıyormuş gibi heyecanla giderdi... Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesinde kat hemşiresi olarak görev yapıyordu... Sorumlu olduğu hastaların takibini onun kadar hassas yapan bir hemşireye rastlamadım dersem yalan söylemiş sayılmam... Gece nöbetçi olduğu vakitlerde gözünü kırpmadan sabahlar, hangi hastanın hangi saatte hangi ilacı alacağını, hangi hastaya hangi iğnenin ne kadar miktarda yapılacağını, hangi saatte hangi hastanın nabız durumunun kontrol edileceğini vb. hep takip ederdi... Doktorlar "Bu hastayı takip edelim" dediği zaman ise o hastanın başında fır dönerdi... Neydi sebep? Hasta yakınları bahşiş verir diye mi? Hayır... Hiçbir hasta yakınından bir kuruş hediye dahi kabul etmemişti. -Ben size verdiğim hizmetimin karşılığını devletimden alıyorum. Bu benim görevim... Sağ olun, diyerek geri çevirirdi. Hiçbir hastasına bir diğerinden daha fazla özen göstermemiş hiçbir hasta yakınının iltimas veya araya hatırlı kimse sokmaya çalışmasına iltifat etmemişti: "Beyefendi" veya "Hanımefendi" diyerek başlar ve çok anlamlı bir cevap verirdi: "Ben kendi birinci derecede yakınım olan hastama nasıl bakıyorsam, sizin hastanıza da aynı özeni gösterdiğimden emin olabilirsiniz. Hatta siz ilgi göstermeyin deseniz bile ben vazifemde zerre gevşeklik yapamam. Bunu kendime saygısızlık sayarım." Bundan mıdır bilinmez, herkes namını duymuştu anneciğimin. Hatta birkaç hastadan duymuştuk. Herkes birbirine Şerife Hemşirenin bulunduğu bölüme düşmeye bakın, diye tavsiye edermiş. Hastalar anneciğime nasıl dua ederlerdi... O yıllarda insanlar mı iyiydi? İstanbul'da az mı insan vardı bilemiyorum... Ama o yıllarda nezaket, tebessüm, teşekkür daha bir fazlaydı... İyi de anneciğimin bu kadar değer verdiği mesleğinden istifa etmesinin sebebi neydi? Nasıl böyle bir karar verebilirdi? Evet evet, bu mutlaka vazgeçilmesi gereken bir karardı!.. Akşam yemeğine de oturmak istemeyince annemin kararında ciddi olduğunu anladık. Kendisine istifasının sebebini sorduk. Annem, para pula hiç düşkün değildi. Makam veya mevkiye de... Ama anneciğim onuruna düşkün bir insandı... Hiçbir zaman işinden dolayı veya kılık kıyafetinden dolayı amirlerinden, hekimlerinden laf işitmemiş aksine hep takdir teşekkür almıştı... İçindeki duyguları şöyle anlattı: -Çocuklar, servisimize bir hekim tayin olmuş. Çok asabi bir insanmış. Herkesi kırıp geçiriyormuş. Olur olmaz durumlarda çok ağır laflar etmekten çekinmiyormuş. Anneciğim böyle anlatınca çok üzüldük: -Anneciğim kimmiş bu doktor? -Bilmiyorum. Türkiye'nin ilk Verem Hastalıkları Mütehassısı imiş. Haliyle konusunda uzman birisi... İstifasını verdiği için anneciğim ertesi gün işe gitmemişti... O gün akşam evimizin kapısı çalındı. Şaşırdık. Çünkü karşımızda hiç tanımadığımız bir beyefendi duruyordu. Annemle görüşmek için gelmişti. Kendini tanıttığında başta annem, hepimiz şok olmuştuk... (Devamı yarın) Rumuz: "Selvi"-Kadıköy/İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.