Üst ranzadan gelen sese cevap verdim: -Buyur arkadaşım? O da hiç çekinmeden sormuştu: -Peki, gündüz nasıl kılıyorsun? Namazdan bahsettiğini anlamıştım. Cevap vermesem olmaz diye düşündüm: -Böylesi şartlarda Hanbeli mezhebine göre, öğle ve ikindi namazları için ayrılan toplam sürede, müsait olduğun bir an ikisini birden peş peşe kılabiliyorsun. -Ya? -Evet... Ben de yemek molasında öyle yapıyorum. Nöbetçinin ayak sesi iyice yaklaşınca fısıldaşmayı kesip uykuya yöneldik. Bu meraklı arkadaş doğrusu benim de ilgimi çekmişti. Alt üst aynı ranzada yatak arkadaşıydık. Namaza karşı ilgisi olan birisiyle yatak komşusu olmak içimi rahatlatmıştı. Kimdi bu çocuk? Nereliydi? Ertesi gün, eğitim sıkı başlamıştı. Ta ki öğle yemeği için bölüklerin sıra sıra kuyruk olmasına kadar kimse kimseyle konuşacak vakit bulamadı. Öğle yemeği için sıradaydık. Tam zamanıydı. Ama yine benden önce davranmıştı: -Duydun mu, dedi. Kışlada komutan namaz kılmayı yasaklamış diyorlar. Kesin cevap verdim: -Yok öyle bir şey. Bunlar komutanlar adına uydurulmuş sözler. Baktım ben söyledikçe rahatlıyordu. Sanki kendisi de ibadet yapmak istiyordu. Sanki benden cesaret almak ister gibiydi. Dedim ki: -Bak sevgili arkadaşım. Müslüman Allahü teâlânın emrine uyar günah işlemez, ülkesinin kanunlarına uyar suç işlemez. Namaz Allahü teâlânın emridir. Meraklandı: -Bu cümleler bana hiç yabancı gelmiyor. Bunlar TGRT FM'de dini program yapan Osman Ünlü Hoca'nın sözleri gibi. -Sen Osman Ünlü Hocayı tanıyor musun? Düğüm çözülmüştü... Adanalı Kadir anlatmaya başladı. Kendisi TGRT FM radyosunda onu yıllardan beri dinliyormuş. Hatta konferanslarından birine katılmış. Kadir'e içim gittikçe ısınıyordu. Dualarım kabul olmuştu. Askerde iyi bir arkadaşa rastlamıştım. Daha doğrusu ben rastladım sanıyordum... Kadir anlatmaya devam ediyordu: -Benim bir kız kardeşim var. Ankara Tıp'ta okuyor. Onun, genç yaşta vefat eden bir hocası var. Allah rahmet eylesin, o tavsiye ediyor Osman Ünlü Hocayı kardeşime. -Ee? -Kardeşim bir süre sonra Osman Hoca'nın fanatiği olmuş. Dinledikçe değişmiş, değiştikçe dinlemiş. Gittikçe hanım hanımcık biri olmaya başlamış. Annemin dikkatini çekiyor bu değişim. Anneciğim garip bir insandır. Dilinde, doğuştan bu yana büyük bir et parçası var. O bakımdan çok zor nefes alır. Bu sıkıntıların, sanırım ona manevi getirisi de olmuş. Ne bileyim bazen benim başıma gelen olayları görmüş gibi anlatırdı. Benim askere gelişim de bir tuhaf oldu. Adanalı Kadir konuştukça ben de tuhaf oluyordum. Çünkü benim askere gidişim bir tuhaf olmamış mıydı? Devam ediyordu Kadir: -Üniversitede ODTÜ yurdundayken dinlemeye başladım ben de. Hakikaten fanatiği olunuyor. Neyse okul bitince de askerliğe karar verdim. Kura İstanbul'a çıkınca annemin benden bir isteği oldu bir de bana duası: -Önce isteğini söyle? -İstanbul'a gidersen bana Osman Ünlü Hoca'nın bahsettiği o kitaptan getir. Duası da şöyleydi: "Ya Rabbi, sen Kadir'imin, yavrucuğumun yatak arkadaşını dinini bilen, namazını kılan, ehl-i sünnet bir kişi eyle!" -Demek, senin annenin duasıydı beni askere çekip getiren. Damlalar süzüldü yanaklarımdan... Bu hatıra nereden mi geldi aklıma? Geçen Kadir aradı. Adana'da işe başlamış. İlk maaşı ile de annesine armağan götürdüğü Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye'den alıp çevresine hediye eylemiş. Benim hem asker hem de ahiret arkadaşım... Utku Öztürk-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00