Kısa bir süre durup dinledim tekrar ateş ettim. Karşılık yok. Çoğu zaman bu karışıklıktan faydalanıp ateş ederler. Birkaç yoklamadan sonra ateş edilmediğine kanaat getirdim. Böyle durumlarda birçok şeyi hemen düşünmek zorundasınız. Aşağıdan bize doğru gelen arkadaşlarımız var ve bu gürültüyü duydular. Var güçleriyle yukarı doğru hamle yaparlar biliyorum. Neyse ki telsiz var. Durumu özetledim. Telaş etmeyin deyip askerlerimi kontrole başladım. Bir askerimin ayak bileğinde kırık, araç operatörünün dizleri kumanda levyelerine çarpmış. Levyelerden kırılan var. Büyük bir ihtimalle dizinde de kırık var. Makineli tüfek, yuvasından fırlayıp nişancının çene, ağız ve burnunu dağıtmış. Ama kayıp yok çok şükür. Kendi durumuma gelince kulaklarım hâlâ bana ait değil. Sanki ses cihazları sonuna kadar açılmış da bir orkestranın hoparlörü kulağımın dibinde gibi. Ama olsun kaybımız yok, biz önemli değiliz. Kırılan, kanayan, kopan parçamız yok ya... Buna da şükürler olsun. Gerisi teferruat. Arkadaşlar geldi. Yüzbaşımız kısa bir inceleme yaptı. Bana 8 asker bırakıp diğerlerini aldı ve gitti. Biz ne yapacağız? Hareket edemez durumdaki zırhlı aracımızı bekleyeceğiz. Ne kadar enteresan bir durumdu. Bir aracın oradan çekilemeyişi sebebiyle sekiz asker dağ başında tehlikeye atılmalı mıydı? Ama öte yandan enkaz halinde bile olsa o aracı devlet malı olduğu için orada bırakıp gidemezdiniz. Mecburduk beklemeye... Ne zamana kadar? Ta ki o aracı gelip çekerek de olsa götürebilecek bir ekip gelene kadar? İnsan mı önemli araç mı sorusuna cevap verilemeyen anlardan biriydi... Yağmur yağıyor. Islanmadık yerimiz kalmamış. Sabaha daha en az dört saat var. İki gruba böldüğüm askerlerle nöbetleşe bekliyoruz. Yavaştan şafak sökmeye başladı. Artık etraf seçilmeye başlamıştı. Namaz vakti çıkmadan en mühim vazifemi yapmalıyım. Yağmur yağıyor, her taraf vıcık vıcık çamur ve ben abdest almaya su bulamıyorum. "Nasıl yaparım?" diye fıkıh (dini) bilgilerimi hatırlamaya çalışırken, müthiş bir manzara ile karşı karşıya kaldım. Yolun ortasında, mayının patladığı yerde oluşan çukurdan su kaynıyor. Sen nelere kadirsin ya Rabbi. Abdestimi alıp çamur üzerine serdiğim kaputta namazımı kıldım. Rabbime binlerce kere şükrettim... Sabahleyin yanımıza uğrayan kademe komutanı Faruk Başçavuş, dinlenmiş asker getirdi. Durum tespiti yaptı ve gitti. O gün akşama kadar yürümez hale gelen o zırhlı aracı kurtarmak için gelecek olan ekibi bekledik. Askerler değişiyor ama galiba "bize bir şey olmaz" diye bizi değiştiren yok!.. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00