"Artık sensiz yaşayamam ben..."
23 Ekim 2008 01:00
"Bu kadın bu zavallı ihtiyardan ne istiyordu. Yaşlı kadını bir çocuğu azarlar gibi azarlıyordu. Onun davranışlarına kahroluyor ama bir şey diyemiyordum. Çünkü işten çıkartabilirdi..."
Gazete ilanıyla bulduğum işte hiç beklemediğim bir aile ile karşılaşmama rağmen bakacağım yaşlı teyzenin haline acımış, işe başlamayı kabul etmiş ve büyük bir fedakârlıkla dört ay boyunca teyzeye bakmıştım. Ama oğlumun iş bulmasıyla benim de çalışmama gerek kalmamıştı. Fakat teyzeden nasıl ayrılacağımı bilemiyordum. Çünkü birbirimize çok bağlanmıştık. Bana hep "Yavrum beni bırakma. Zaten doksan yaşındayım. Çok vaktim yok. Sen bana Rabbimin lütfusun şu son zamanlarımı mutlu geçirmem için bana merhamet edip seni gönderdi. Ne olur beni bırakma" diye yalvarıyordu.
-Üzülme anacığım, seni asla bırakmayacağım. Gerekirse bunların sana ettiklerini herkese anlatır, seni alır giderim...
Ben böyle söyleyince de nurlu yüzünü hüzün kaplar ve heyecanla elime yapışırdı:
-Sakın kızım. Sakın böyle bir şey yapma. Sonra oğlum kahrından ölür. Bak sen de anasın. Evlatlarının üzülmesini ister misin? Ben oğluma kıyamam, onun için hep susuyorum. Kimsenin ettiği yanına kalmaz. Onların cezasını Yaradan verir. Sen beni bırakma yanımda ol.
-Peki güzel anam. Senin hatırın için ben de susuyorum...
Teyzenin sağlığına kavuşması, aramızdaki inanılmaz sevgi bağı, Selma Hanımın dikkatini çekmiş ve rahatsız etmeye başlamıştı. Zannediyorum, bugün yarın ölür düşüncesiyle bakıcı tutan Selma Hanım, aradan bir yıl geçtiği halde her gün daha iyiye giden teyzenin varlığına artık dayanamıyordu. Zaten inanılmaz ekonomik sıkıntı yaşıyorlardı. Evlerine hemen her gün bir alacaklı telefon ediyordu. Oturdukları ev de kira idi. Bana ödedikleri komik maaş bile gözlerinde büyüyordu. Teyzenin emekli maaşından bir miktar ödüyor diğerini kendileri harcıyordu. Ben zaten teyzenin hatırı için parayı pulu düşünmüyordum...
Zaman su gibi akıp gidiyordu. Teyzeyle birbirimize öyle alışmıştık ki yakından görenler sevgimize inanamıyordu. Bana her gün dualar ediyor:
-Nazan kızım, seni gönderen Rabbime şükürler olsun. Bana sağlık oldun. Çok yalnızdım, çok acı çekiyordum. Oğlumun ne kadar zavallı olduğunu gördün. Bir kızım var. Ama senin de bildiğin gibi o da yaşlı ve rahatsız. Ankara'dan çok Muğla'daki yazlıklarında yaşıyorlar. Buraya geldiklerinde beni yanına alacaklar. Sen de benimle gel ne olur. Hem artık sensiz yaşayamam ben.
Bu sözler beni çok duygulandırmıştı. Küçücük bedenini bağrıma bastım, kuru yanaklarını öptüm:
-Canım anacığım ben de seni bırakmak istemiyorum. Elbette oraya da gelirim ama önünde sonunda ayrılmak zorunda kalacağız.
Heyecanla sözümü kesti:
-Yok kızım öyle deme. Benim zaten ne kadar ömrüm kaldı ki. Sakın ben ölünceye kadar bir yere gitme.
Selma Hanım, benim yaptığım temizlikten ve pişirdiğim yemeklerden pek memnundu. Ne var ki kaynanasının varlığına hiç tahammülü yoktu. Onun yatağından kalkıp evin içinde dolaşmasına dahi izin vermek istemiyordu. Bu kadın bu zavallı ihtiyardan ne istiyordu. Yaşlı kadını bir çocuğu azarlar gibi azarlıyordu. Ben onun bu davranışlarına kahroluyor ama bir şey diyemiyordum. Çünkü beni işten çıkartabilirdi. Dahası onun gözüne girebilmek için artık vazifem olmadığı halde evin tüm işlerini de yapıyordum.
Artık benim evimin halkı da çalışmamı istemiyordu. Onların baskısına, Selma Hanımın zulmüne rağmen teyzeyi bırakamıyordum. O artık annem gibiydi. Anacığımı erken kaybetmiştim. Bu teyzeyi anneme benzetiyordum. Sessiz, sakin inançlı, melek gibi bir insandı.
Güvendiği tek insan olmuştum. Onu bu acımasız insanlara nasıl bırakabilirdim?
Teyzeyle kızının evine de gittim. Orada daha huzurlu ve mutlu olmuştu. Gerçekten kızı da bir hayli yaşlıydı ve gözlerinden rahatsızdı. Ameliyat oldu. Çok iyi insanlardı ama kocası da kendisi de yaşlı ve bakıma muhtaçlardı. Üç ay kadar da onlarla kalıp tekrar oğlunun evine döndü. Kışın son aylarıydı. Teyzenin kızı bir teklifte bulundu. (Devamı yarın)
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00