"Artık sensiz yaşayamam ben..."

A -
A +
"Bu ka­dın bu za­val­lı ih­ti­yar­dan ne is­ti­yor­du. Yaş­lı ka­dı­nı bir ço­cu­ğu a­zar­lar gi­bi a­zar­lı­yor­du. O­nun dav­ra­nış­la­rı­na kah­ro­lu­yor a­ma bir şey di­ye­mi­yor­dum. Çün­kü iş­ten çı­kar­ta­bi­lir­di..." Ga­ze­te ila­nıy­la bul­du­ğum iş­te hiç bek­le­me­di­ğim bir ai­le ile kar­şı­laş­ma­ma rağ­men ba­ka­ca­ğım yaş­lı tey­ze­nin ha­li­ne acı­mış, işe baş­la­ma­yı ka­bul et­miş ve bü­yük bir fe­da­kâr­lık­la dört ay bo­yun­ca tey­ze­ye bak­mış­tım. Ama oğ­lu­mun iş bul­ma­sıy­la be­nim de ça­lış­ma­ma ge­rek kal­ma­mış­tı. Fa­kat tey­ze­den na­sıl ay­rı­la­ca­ğı­mı bi­le­mi­yor­dum. Çün­kü bir­bi­ri­mi­ze çok bağ­lan­mış­tık. Ba­na hep "Yav­rum be­ni bı­rak­ma. Za­ten dok­san ya­şın­da­yım. Çok vak­tim yok. Sen ba­na Rab­bi­min lüt­fu­sun şu son za­man­la­rı­mı mut­lu ge­çir­mem için ba­na mer­ha­met edip se­ni gön­der­di. Ne olur be­ni bı­rak­ma" di­ye yal­va­rı­yor­du. -Üzül­me ana­cı­ğım, se­ni as­la bı­rak­ma­ya­ca­ğım. Ge­re­kir­se bun­la­rın sa­na et­tik­le­ri­ni her­ke­se an­la­tır, se­ni alır gi­de­rim... Ben böy­le söy­le­yin­ce de nur­lu yü­zü­nü hü­zün kap­lar ve he­ye­can­la eli­me ya­pı­şır­dı: -Sa­kın kı­zım. Sa­kın böy­le bir şey yap­ma. Son­ra oğ­lum kah­rın­dan ölür. Bak sen de ana­sın. Ev­lat­la­rı­nın üzül­me­si­ni is­ter mi­sin? Ben oğ­lu­ma kı­ya­mam, onun için hep su­su­yo­rum. Kim­se­nin et­ti­ği ya­nı­na kal­maz. On­la­rın ce­za­sı­nı Ya­ra­dan ve­rir. Sen be­ni bı­rak­ma ya­nım­da ol. -Pe­ki gü­zel anam. Se­nin ha­tı­rın için ben de su­su­yo­rum... Tey­ze­nin sağ­lı­ğı­na ka­vuş­ma­sı, ara­mız­da­ki ina­nıl­maz sev­gi ba­ğı, Sel­ma Ha­nı­mın dik­ka­ti­ni çek­miş ve ra­hat­sız et­me­ye baş­la­mış­tı. Zan­ne­di­yo­rum, bu­gün ya­rın ölür dü­şün­ce­siy­le ba­kı­cı tu­tan Sel­ma Ha­nım, ara­dan bir yıl geç­ti­ği hal­de her gün da­ha iyi­ye gi­den tey­ze­nin var­lı­ğı­na ar­tık da­ya­na­mı­yor­du. Za­ten ina­nıl­maz eko­no­mik sı­kın­tı ya­şı­yor­lar­dı. Ev­le­ri­ne he­men her gün bir ala­cak­lı te­le­fon edi­yor­du. Otur­duk­la­rı ev de ki­ra idi. Ba­na öde­dik­le­ri ko­mik ma­aş bi­le göz­le­rin­de bü­yü­yor­du. Tey­ze­nin emek­li maa­şın­dan bir mik­tar ödü­yor di­ğe­ri­ni ken­di­le­ri har­cı­yor­du. Ben za­ten tey­ze­nin ha­tı­rı için pa­ra­yı pu­lu dü­şün­mü­yor­dum... Za­man su gi­bi akıp gi­di­yor­du. Tey­zey­le bir­bi­ri­mi­ze öy­le alış­mış­tık ki ya­kın­dan gö­ren­ler sev­gi­mi­ze ina­na­mı­yor­du. Ba­na her gün dua­lar edi­yor: -Na­zan kı­zım, se­ni gön­de­ren Rab­bi­me şü­kür­ler ol­sun. Ba­na sağ­lık ol­dun. Çok yal­nız­dım, çok acı çe­ki­yor­dum. Oğ­lu­mun ne ka­dar za­val­lı ol­du­ğu­nu gör­dün. Bir kı­zım var. Ama se­nin de bil­di­ğin gi­bi o da yaş­lı ve ra­hat­sız. An­ka­ra'dan çok Muğ­la'da­ki yaz­lık­la­rın­da ya­şı­yor­lar. Bu­ra­ya gel­dik­le­rin­de be­ni ya­nı­na ala­cak­lar. Sen de be­nim­le gel ne olur. Hem ar­tık sen­siz ya­şa­ya­mam ben. Bu söz­ler be­ni çok duy­gu­lan­dır­mış­tı. Kü­çü­cük be­de­ni­ni bağ­rı­ma bas­tım, ku­ru ya­nak­la­rı­nı öp­tüm: -Ca­nım ana­cı­ğım ben de se­ni bı­rak­mak is­te­mi­yo­rum. El­bet­te ora­ya da ge­li­rim ama önün­de so­nun­da ay­rıl­mak zo­run­da ka­la­ca­ğız. He­ye­can­la sö­zü­mü kes­ti: -Yok kı­zım öy­le de­me. Be­nim za­ten ne ka­dar öm­rüm kal­dı ki. Sa­kın ben ölün­ce­ye ka­dar bir ye­re git­me. Sel­ma Ha­nım, be­nim yap­tı­ğım te­miz­lik­ten ve pi­şir­di­ğim ye­mek­ler­den pek mem­nun­du. Ne var ki kay­na­na­sı­nın var­lı­ğı­na hiç ta­ham­mü­lü yok­tu. Onun ya­ta­ğın­dan kal­kıp evin için­de do­laş­ma­sı­na da­hi izin ver­mek is­te­mi­yor­du. Bu ka­dın bu za­val­lı ih­ti­yar­dan ne is­ti­yor­du. Yaş­lı ka­dı­nı bir ço­cu­ğu azar­lar gi­bi azar­lı­yor­du. Ben onun bu dav­ra­nış­la­rı­na kah­ro­lu­yor ama bir şey di­ye­mi­yor­dum. Çün­kü be­ni iş­ten çı­kar­ta­bi­lir­di. Da­ha­sı onun gö­zü­ne gi­re­bil­mek için ar­tık va­zi­fem ol­ma­dı­ğı hal­de evin tüm iş­le­ri­ni de ya­pı­yor­dum. Ar­tık be­nim evi­min hal­kı da ça­lış­ma­mı is­te­mi­yor­du. On­la­rın bas­kı­sı­na, Sel­ma Ha­nı­mın zul­mü­ne rağ­men tey­ze­yi bı­ra­ka­mı­yor­dum. O ar­tık an­nem gi­biy­di. Ana­cı­ğı­mı er­ken kay­bet­miş­tim. Bu tey­ze­yi an­ne­me ben­ze­ti­yor­dum. Ses­siz, sa­kin inanç­lı, me­lek gi­bi bir in­san­dı. Gü­ven­di­ği tek in­san ol­muş­tum. Onu bu acı­ma­sız in­san­la­ra na­sıl bı­ra­ka­bi­lir­dim? Tey­zey­le kı­zı­nın evi­ne de git­tim. Ora­da da­ha hu­zur­lu ve mut­lu ol­muş­tu. Ger­çek­ten kı­zı da bir hay­li yaş­lıy­dı ve göz­le­rin­den ra­hat­sız­dı. Ame­li­yat ol­du. Çok iyi in­san­lar­dı ama ko­ca­sı da ken­di­si de yaş­lı ve ba­kı­ma muh­taç­lar­dı. Üç ay ka­dar da on­lar­la ka­lıp tek­rar oğ­lu­nun evi­ne dön­dü. Kı­şın son ay­la­rıy­dı. Tey­ze­nin kı­zı bir tek­lif­te bu­lun­du. (De­va­mı ya­rın) Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.