Aşk ağlatır, dert söyletir derler

A -
A +

Yeğenimin düğünü için memleketimize gitmiştik. Mutlu bir yolculuktan sonra çok şükür evimize kavuşmuştuk. Oğullarım bizi bir haftalık ayrılığın özlemiyle karşılamıştı. Ama anne yüreği bu... Çocuklarda bir moral bozukluğu hemen dikkatimi çekmişti: -Oğlum hayırdır bir şeyiniz yok değil mi? -Yok anneciğim. Biz çok iyiyiz. Merak edilecek bir şeyimiz yok... -Aman öyle olsun. Biraz sizi düşünceli gördüm de... O saatten itibaren de merak, içimi bir kurt gibi kemirmeye başladı. Ben çocuklarımı bilmem mi? Vardı bir şey ama ne? Gözüme uyku girmedi desem yalan olmaz. Sabahı zor ettim. Erkenden kahvaltılarını hazırlamak için kalktığımda beni bekleyen ikinci bir sürprizle karşılaştım... Onlar da uyumamıştı... Oysa bu saatte uyumaları gerekirdi. Odalarına girmekte kararsız kaldım. O sırada konuşmalarını duydum: -Abi bunu annemden saklamayalım. -Hayır üzülmesini istemiyorum. -Ama ya ciddi bir şeyse? Daha fazla dayanamadım. Kapıyı tıklatıp odalarına girdim. İkisi de bir hoş olmuştu. Gülümsedim: -Hepsini duydum... Ben sizin annenizim. Benden saklayamazsınız demedim mi? -Ya anne... -Daha geldiğimde anlamıştım. Haydi, saklamayın benden... Bir an tereddüt ettiler. Sonra büyük oğlum konuştu: -Aslında önemli bir şey değil anne ya... Benim boğazımın sağ tarafında bir şişlik peyda oldu. -Hii? -Sakın telaşlanma... Önemli bir şey değildir... Çocuğuma belli etmek istemesem de elim ayağım titredi. Heyecanımı fazla gizleyemedim. -Oğlum böylesi durumda hastalık ötelenir mi? Ya ciddi bir şey ise? Allah korusun ne kadar erken doktora gidilirse o kadar yararı var... Hemen harekete geçtik. Benim altı yedi ay kadar evlerinde çalıştığım Profesör Erdoğan Bey'i aradım. Çok yardımsever bir insandı zaten. Hele bize, kendi ailesi gibi davranıyordu. -Hemen getirin, bekliyorum, dedi. Gidip rahatsızlığımızı anlattığımızda bizimle öylesine ilgilendi ki kelimelerle anlatamam. Uzun bir süre kendisi iyice muayene etti. Tahliller, tetkikler istedi... Bin bir telaş ve endişe içinde o hastane senin, bu tahlil laboratuarı benim dolaştıktan sonra, bütün sonuçları titizlikle tetkik etti. Nihayet bizi rahatlatan kararını açıkladı: -Çok şükür, habis değil. İyi huylu bir nodül... Yalnız altı ayda bir kontrole geleceksiniz... Teşekkürler ederek huzurundan ayrıldık. Üzerimizden dağlar kalkmıştı sanki... Ama iyi huylu da olsa, o nodül aklımızın bir köşesine gelip yerleşmişti... Bir sıkıntı, bir dertti artık bizim için. Aşk ağlatır, dert söyletir derler... Ben oğlumun bu rahatsızlığını gittiğim her yerde, eş dost sohbetinde laf lafı açtığında anlatıyor, bizi takip eden profesör ahbabımızın iyiliklerini de yad ediyordum. Yine böyle bir gün bizim oğlanın boğazındaki nodülden laf açılınca komşum Kevser Hanım ilginç bir olay anlattı... -Kız Seher Abla; biliyor musun benim oğlan kardeşim de iki sene önce bu senin dediğin hastalığa yakalanmıştı. -Ya? -Hee aynen böyle, boğazında şişlik oluşmuştu. Hem öyle bir şişlik vardı ki... Eliyle kendi boğazında bir geniş daire çizerek tarif etti: -İşte böyle kocaman bir şekilde boğazına yayılmıştı. Ben iyice meraklandım: -Eee doktora gitti mi? -Gitmez olur mu? Bir müddet tedavi uyguladılar ama bir sonuç alamadık. Sonra ameliyata karar verdiler. -Oldu mu? -Dur anlatacağım... Çok enteresan bir şey başımıza geldi... -Kız ne geldi? Meraktan çatlatma beni... (Devamı yarın) Rumuz "Arı" - Elvankent /Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.